Bir gecede büyüyen çocukların
memleket hikâyeleri…
Çoban Ateşi/ Yasemin CİCİBIYIK
Peşi sıra gelen orman yangını
haberleri, sosyal medyadaki o bunu paylaşmış bizden değil, bu şunu paylaşmış
bizden değil kutuplaşmaları, bağış makbuzunu illa göstermek isteyenler, ülkenin
vergilerini sorgulayanlar, sessiz kalanlar, slogan atanlar, düğüne tatile
gidenler, gitti diye eleştirenler ve kendi yarasını kendi sarmak isteyen aziz
milletimiz…
Çaresizlik ve üzüntü ile bu süreci
kendimi bir “Oda”ya kapatarak izledim. Bugün o “Oda” dan çıkarken hanedarı
Osman Nuri Koçak’a ve biriktirip bize aktardığı öykülerin hepsine, kitap yazma
emeğine teşekkür etmek istedim.
Dünya tarihinin sanki en acımasız,
karanlık ve kirli çağını yaşarken; bir avuç aşkar ile yunsak bilmem geçer mi bu
kalp ağrısı…
“Oda”ya
adım atar atmaz, beni karşılayan ilk hoşgeldiniz cümlesi “Ulus bilinci!” oldu.
Yaşanan
bunca yangınların anahtar cümlesi.
Kaybettikçe
kayboluyor, dağılıyor, yakıyor, yıkıyor, öldürüyoruz birbirimizi…
“Oda”
Umutsuz
geçen günlerimize bir umut ışığı yakıyor yine…
Osman
Nuri Koçak bilgi ve birikimleriyle şehrin bir hanedarı olarak, her ne olursa
olsun o ışığı yakmaktan hiç vazgeçmedi
“Oda”dan ve ondan öğreneceğimiz daha çok şey var. Teşekkürler sevgili
hocam.
Peki,
“Oda” da neler var?
Cumhuriyete
ve ulus olma bilicine hak ettiği değeri veren memleket ve doğa hikâyeleri
okuyacaksanız. Bu hikâyelerin her biri milli ve hissi bir servettir. Bu servete sahip çıkarsak yine yeniden
yeşerecek ormanlarımız…
Bu
servete sahip çıkarsak çözümün bir parçası olmak isteyen Yağmurlar ve
arkadaşları daha cesur adımlar atacaklar bu topraklarda ve “Doğa’nın Çocukları” yeşertecek umutlarımızı…
“Umut”
mücadele etme gücümüz…
“Umut”
kendi yarasını saran aziz milletimiz! Ulus olma bilincimiz.
“Umut”
ağzındaki bir yudum suyla ateşler içindeki İbrahim’e su taşıma inancımız…
“Umut”
içimizdeki hep o beşinci mevsim.
Umut;
memleket hikayeleri, bu memleketin münevverleri, bir gecede büyüyen çocukları,
elindeki çöpü yere atmayanları, kedileri, köpekleri, ağaçları, manileri,
koşmaları ve destanları…
Kitabı
okuyanlarınız varsa ne demek istediğimi anlayacaktır.
Öncekiler
gibi bir solukta bitti “Oda”
Elbette
alevle imtihanımız daha bitmedi ama arkamda Karadağ gibi memleket hikâyeleri,
bir elimde şifon ağacından kayık sırıklarım, bir elimde aşkar…
İçim
temizlendi.
Anadolu’nun en hakiki hikâyelerini keyifle
okuyacağınız “Oda” incecik detayları ile sizi sarıp sarmalayacak bir eser. Yöresel ağızların kullanıldığı öykulerin dili
sade ve anlaşılır. Kahramanları ise çok eski bir tanıdığa rastlaşır gibi…
İyi
ki bu toprakların kadim hikayeleri var. İyi ki ki bir hikâyecimiz var; aktaran,
anlatan ve yazan…
Var
olunuz kıymetli hocam.
Ben
bu satırları yazarken, Oda’nın değerli yazarı kıymetli büyüğüm Osman Nuri Koçak
küçük bir operasyon geçirdi. Sağlıklı günleri çok olsun dileğim. Sanatı, ilmi
ve edebiyatıyla memlekete hanedarlık ettiği her vakte, emeğine ve karşılıksız
sevgisine minnetle…
Dualarınızı
eksik etmeyin.