"Ceren Damla isimli araştırma görevlisi, kopya çekerken yakaladığı öğrencisi tarafından öldürüldü!"
Medya ve sanal ortamdaki paylaşımlar olayı böyle tanımlıyor.
Ama öyle değil.! Bu olay böyle sıradan,adli bir olay gibi algılanmamalı,böyle basit cümlelerle ifade edilmemeli.! Şayet; Ceren Damla isimli kızımız,sadece görevini yaptığı için bir cani tarafından katlediliyor ve bu vahşet böyle kuru cümlelerle,yanlış kavramlarla tanımlanmaya çalışılıyorsa, bu toplum yeni acılara kendisini hazırlamalıdır.
Olayın doğru tanımı nedir: Ceren Damla devletinin, milletinin verdiği görevi layıkıyla yaptığı için, kopya çeken öğrenciyi yakaladığı için; önce dövülmüş, sonra vücudu sekiz yerinden bıçaklanmış; yetmemiş, iki kurşun sıkılarak katledilmiştir. Olay budur ve Ceren Damla 'şehit' olmuştur.! Cenaze töreninde,acılı eşi, yaşından beklenmeyecek bir vakar ve olgunlukla yaptığı konuşmanın sonunda, " O, bir eğitim şehididir.! " demesine rağmen ne üniversite, ne eğitim camiasından; ne medyadan, ne de toplumun değişik kesimlerinden bu doğru tanımlamaya iştirak gelmedi maalesef... Şimdi doğru kavramları kullanarak tekrar ifade edelim: Ceren Damla vahşice katledilmiştir ve O, bir 'Eğitim Şehidi'dir..!
Olayın faili olan cani yakalanmış ve adalete teslim edilmiştir. Umulur ki, Türk adaleti,en kısa sürede bu caniyi yargılar ve ibret olacak bir ceza ile cezalandırır.
Peki..! Bu olayın tek suçlusu bu cani midir? Hukuken suçlayamasak da, onun yetiştirilmesinde ihmali, duyarsızlığı, sorumsuzluğu, kolaycılığı, neme lazımcılığı olanların hiç mi suçu yok? O caniye hak ettiği ceza verilince meseleyi halletmiş mi oluyoruz?
Vicdanımız rahatlayacak ve bu tür olayları bir daha yaşamamanın garantisine sahip mi olacağız?
Üzgünüm ki hayır.! Bence hepimiz; kendimizi,bu olayın failinin annesi, babası,kardeşi, akrabası, komşusu; ilkokuldan başlayarak öğrenim gördüğü tüm okullardaki öğretmenleri ve arkadaşlarının yerine koyarak kendi vicdanımızda yargılamalı ve yanlışlarımızı dürüstce, cesurca önümüze koymalıyız.
Başlayalım isterseniz... Şayet,anne baba olarak çocuklarımıza, " 'Sınavlardan zayıf not getirmeni istemiyorum.', 'Sakın sınıfta kalayım deme.!', 'Bir an önce okulunu bitir;iş güç sahibi ol,evini arabanı al.!' " diyeceğimize; " 'Her şart altında dürüst ol.!', 'Çalışkan ve tertipli ol.!', 'Zorluklar karşısında yılma; sabırlı ve gayretli ol.!', 'Hak etmediğin bir şeye sahip olmayı aklından bile geçirme.!, 'Ahlaki değerleri önemse.!', 'Yanlışlarını kabul etmeyi ve onları terk etmeyi en büyük erdem olarak gör.!' " gibi cümlelerle,onlara 'değer'ler yüklemeye çabalasaydık bu gün vicdanımız daha rahat olurdu herhalde...
Kardeşlerimize, "Hayat tıpkı ip yumağı gibidir, bazan düğümlenir. Düğümden kurtulmanın tek yolu ipi kesmek değildir; akıl, odaklanma ve sabırla da o düğümden kurtulabilirsin." diyebilseydik, acaba onlar yine de 'cani' olur muydu?
Acaba, o caninin, akraba veya komşularından biri, "Evlat.! Zararın neresinden dönersen kardır. " gibi, yılların deneyimi ile oluşmuş bir atasözünü öğretmedikleri için kendilerini suçluyorlar mı?
Ya öğretmenlerimiz... "Çocuklar..! Yarınlarda eğitim hayatınız bitecek ve kiminiz doktor, mühendis, avukat; kiminiz subay; kiminiz de hakim olacaksınız. Olmalısınız da..! Ama herşeyden önce 'insan' olmalısınız..!" dediler mi acaba?
"İyi oldu.! Diğer öğretim üyelerine ders olsun.!" diyen arkadaşa ne demeli? Arkadaşının bir 'cani' oluşuna gerekli katkıyı vermiş olmanın huzurunu yaşıyordur sanırım.(!)
Yaşadığımız olay çok acı... Tabii ki üzüleceğiz. O üzüntüyle kızıp bağıracağız da, ama şimdi asıl yapmamız gereken şey: başımızı iki elimizin arasına alıp, 'Ben ne kadar suçluyum?' deme zamanı...