Ölçümüz; duygularla ve sabırla verilen emektir.
Çok emek verilmiş bir tiyatro eseri, aşkı hissederek yazılmış bir şarkı, acılarla yakılmış bir ağıt unutulmaz, siz yok olsanız da bunlar hep var olur...
Bir neyzenin bir dakikalık ney üflemesi sizi kendinizden alır, götürür.
O bir dakikada bir ömür yatar aslında...
Gördüğünüz; yıllarca verilmiş emek, çaba, aşk, sevgi, hırs, sabır... Aslında buzdağının görünen küçücük bir kısmıdır.
Kaval da bir şey de ney bir kaval değil... Düdük gibi dinleyen vefasız kulak o derinliği, sabrı görmez, bilmez.
Dinlemesini bilen kulak bütün o duyguları hissettirir, yaşar, yaşatır insana..
Belki o bir dakikada ruhunuzun dünyadan uzaklaşıp hissettiğiniz mistik duygularla tasavvuf dünyasının derinliklerinde dinlenir ruhunuz... Bu yabancılar için de böyle mi, yoksa yalnızca biz Türkler için mi böyle bilmiyorum.
Ben aynı duyguları bir sanatkarın aylarca uğraşıp ortaya çıkardığı küçücük bir eseri görünce, bir cami kapısını, motiflerle işlenmiş eski bir evin tavanını, bir küçücük seccadeyi, halıyı, kilimi görünce de aynı duygulara kapılırım.
O motiflerde bir genç kızın sevinçlerini görür mutlu olur, gözyaşlarını, acılarını hisseder acılanırım, üzülürüm. Ayağımı basmaya kıyamam kilime...
Türk milleti duyguları ile bir millettir...
Güzel şeyler emek gerektirir...
Başarı için başarıyı istemek gerekir, sabır gerekir...