Önce kendimizi sağlama alalım.
İmanımızla içimizi süsleyelim,
Amel-i salihimizle dışımızı süsleyelim,
Hem Hakk’a hem halka karşı tertemiz olalım. Tenimizi, imanımızın gerektirdiği şekilde sağlamlaştıralım.
Akrabalarla bağlarımızı sağlam yapalım, akrabalık bağlarını bozmayalım.
Anne, baba, ebe, dede, amca, hala, dayı, teyze ve onların çocukları bir yılda oluşuveren bir şey değil.
Dedeyle ebe 70-80 yılda oluşuyor.
Ailenin kökü onlar.
Köklerin yaptığını dalların bozması, kesmesi doğru değildir.
Onlarla bağları koparmak, bir ağacı kökünden kesmekten de beter.
Konya, Hadim ilçesi eski adıyla Alata, yeni adıyla Bağcılar’ın yaylasında, Toroslar’ın tepesinde iki bin yıllık ardıç ağacını gördüm.
Güneş yakamamış, rüzgâr yıkamamış, yıldırımlar dokunmamış ve iki bin yıldır oralarda yaşayan insanlar da dokunmamış da bu günlere gelmiş. İki bin yıllık dimdik ayakta duran bu ardıcı kaba kuvvetle bir günde yıkmak mümkin.
İsrail, Filistin’de beş yüz yıllık, bin yıllık zeytin ağaçları, Filistinli Müslümanlara yağ, katık, ilaç, gölgelik oluyor diye, binlerce zeytin ağacını dünyanın gözleri önünde kesti, bizlerde televizyonlardan seyrederken sanki ciğerlerimiz sökülüyormuş gibi acıyla seyrettik.
Mehmet Akif Ersoy merhum o tiplerin iç dünyalarının resmini yıllar önce çekmiş ve göstermiş:
“İnkılâb ümmetinin şânı yakıp yıkmaktır. Size çılgın demeyen varsa, kuzum, ahmaktır. Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Onu en çolpa herifler de, emîn ol, becerir.” Sâde sen gösteriver “işte budur kubbe!” diye; İki ırgadla iner şimdi Süleymâniyye. Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat, o zaman, Bir Süleyman daha lâzım yeniden, bir de Sinan.”
İşte çolpa heriflerin fotoğrafı bu.
Çolpa: “Bön, beceriksiz, salak ama zebella gibi adam.”
Yine Akif’in “Sıratı Müstekım” isimli dergisinde yazdığı bir makalesinde Hindistan’ı işgal eden İngiliz entelleri, İngiliz kumaşının hep önünde olan Hint kumaşını dokuyan yirmi bin ustanın parmaklarını kestiğini haber verir. (Bak Mehmet Akif Kur’an’dan ayetler ve nesirler sayfa 226 Yüksel Yayınevi 1944 İstanbul)
İşte çolpalık, beceriksizlik, densizlik, güneş batmayan bir vücut üzerinde akılsız bir kafayla şimdilerde güneş doğmayan sisli bir adada yaşamaya çalışmaktır.
Elleri kesmişler, o ellerin yaptığı sanat eserlerini yıkmışlar doymamışlar o elleri yöneten imanı yüreklerden çekip almak için çalışmışlar.
Akif merhum bunu da şöyle anlatır:
“Yıkılmamış, ne kadar yıkmak istesek, îman; Ayırmak istemişiz sonra dînidünyâdan.” Yıkmaya çalışanlar enkazın altında kalmışlar.
Biz, İslam’ı sekiz milyarın gönlüne ulaştırmaya çalışırken susuzluktan ölmek üzere olan insana su yetiştiren saka gibi, kalp bekleyen hastaya yeni ölmüş insanın kalbini ulaştırmaya çalışan sağlıkçı gibi, yangına koşan itfaiyeci gibi iman esaslarını tüm kâfirlere ulaştırmak için koşalım demeyeyim. Hastaya, susuza, yangına geç varırsak bu dünyada zararımız olur. Ya iki dünyamızı güzel edecek imanı ulaştırmada geç kalırsak bu dünyamız, devlet eşkıyaları tarafından her gün binlerce insan öldürülür. Ortadoğu’da, Afganistan’da, Doğu Türkistan’da, Latin Amerika’da, Vietnam’da olduğu gibi
Eşkıya devletlerin ülkelerinde eğitilen teröristler de onların gölgesinde öldürmeye, devam ederler.
Şehirlerde talan, hırsızlık, soygun, tecavüz, sokak ortasında öldürmeler, kaldırımda karşısına gelen herkese beş dakikada on bir adama bıçak atan adamlar yetişir. Dünya devletlerinde en fazla silaha yatırım yapıldığını bilmeyenimiz yok. Vakit geçmiş değil, kalk, koş ve yap.