Ezanımızdaki “La ilahe illallah” Kelime-i Tevhidi, Kur’an-ı Kerim’den bir bölümdür.
Mehmet Akif Ersoy merhumun yazdığı İstiklal Marşımızda:
“Bu ezanlar ki, şehâdetleri dînin temeli
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli” derken bu Kelime- Şehadetlerin dinin temeli olduğunu Kur’an-ı Kerim’den aldığı ilhamla söyler.
Yunus Emre’nin:
“Dört kitabın manası La ilahe illallah” diye tercemesi yine Kur’an’ın bir ayetinden alınmıştır.
Rabbimiz:
“Senden önce gönderdiğimiz her Peygambere: ‘La ilahe illa ene fa’büdün/Benden başka ilah (Yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur, bana ibadet edin’ diye vahy ettik” diye haber veriyor. (Enbiya süresi ayet 21/25).
Sevgili peygamberimiz, Mekke’de açıktan İslam’ı yaymaya başladığında insanlara ilk söylediği cümle:
“Kulü, La ilahe illallahütüflihu/Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur, deyin kurtulun” (Ahmet, Müsned, Rabia bin Abbad hadisi, İbniHuzeyme, Sahih, K. Vuzu, bab 124, Beyhaki, Süneni kübra, K. Vuzu, bab 78) dediğinde Mekke parlamentosunun güçlü üyeleri hemen kendilerince tehlikeyi sezmişler ve karşı durmuşlar.
Çünkü bu kelime ile neyin anlatıldığını, zulüm üzerine kurulan yönetimlerinin sallanacağını çok iyi biliyorlardı.
18 yıl ezan Türkçe okunurken “Tanrıdan başka yoktur tapacak” diye terceme edenler de, kanunu çıkaranlar da manasını anlamadıklarından rahatsız olmamışlar.
“Hayyealelfelah”ı “Haydin kurtuluşa” diye terceme etmişler ama İstanbul’daki “Kurtuluş” semti anlaşılacağı için Arapçasında karar kılmışlar.
28 Şubat’ın bin yıl devam edeceğine inananlar bu konuyu yeniden kaşımışlar ve her akşam televizyonlarda Türkçe namaz konusu tartışılırken 11.12.2000 tarihinde “TÜRKÇE KUR’AN ÜZERİNE” başlığıyla yayınladığım makalemde şöyle yazmıştım:
“Ak akça kara gün içindir” atasözümüzü, Türkiye’de kolejlerde İngilizce dersleri veren, İslâm’ı seçen Amerikalı bir hanımefendiye, İngilizceye terceme etmesini rica ettim, o da “whitemoney is forblackdays” diye terceme etti.
Bu İngilizce tercemeyi bir başkasına bunu Türkçeye terceme et dedim; o da, “Beyaz para kara günler içindir” diye terceme etti.
Atasözümüzdeki “Ak” kelimesi için Hüseyin Kazım Kadri’nin “Türk Lügatı” isimli dev eserine baktım. “Ak: Beyaz, pak, temiz, günahsız manalarına gelir” diyor.
“Akça” kelimesi için M. Zeki Pakalın’ın “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü” isimli eserinde, “Akça: Vaktiyle tedavül eden gümüş paranın adıydı” dedikten sonra gümüş paranın tarihine ve tanıtımına geçer.
“Ak akça kara gün içindir” atasözünün içinde Osmanlı parasının tarihi, Osmanlı’nın para politikası, paranın ananın ak sütü gibi helal ve günahsız olması gerektiği, öyle ana sütü gibi helal, beyaz bir paranın karanlık günlerde insana ışık olacağı anlatılır. Sonra “Ak” ile “Akça” kelimeleri arasındaki söz ve mana uyumu ise terceme edilemez.
Atalarımızın beyinlerinden süzülerek bir kalıba dökülen özlü sözlerin tercemesinde birçok zorluk yaşanırken Allah’ın kelamı Kur’an’ı Kerim tercemesini aslının aynı gibi kabul edenler, hem Kur’an’ı tanımamışlar, hem de terceme konusunda fazla kafa yormamışlar veya verilen emri yerine getirdiklerinden böyle söylemekteler.
Yaşlı bir yazar, merkezi yurt dışında olan bir dernekte Kur’an’ın Türkçe olarak namazda okunabileceğini ve öyle olması gerektiğini söyler ama aynı derneğin adının Türkçe olması gerektiğini söyleyemez. (İsimleri bende mahfuz.)
Kur’an’ın binlerce kelimesinin Türkçeleştirilmesini ve Türkçe Kur’an okunmasını isteyen bu adamlar, ekmeğini yediği bu derneğin bir kelimesinin kılına dokundurtmuyorlar.
Bu da gösteriyor ki bunlar samimi değiller. Bu iddiada olan biri Kur’an’ı Türkçeye terceme ediyor ve her baskısında gelen baskılar sonucu manayı değiştiriyor. Şimdi bu tercemelerin hangisini namazda okuyacak bu adam?
Benim de “ŞİFA TEFSİRİ” adıyla yayınlanan bir tefsirim var.
Kendi tefsirime bakmadan herhangi bir ayeti terceme etsem aynı kelimeleri tutturamam. Şimdi bu iki tercemeden hangisine “Türkçe Kur’an” diyeceğiz?
“Törütkenimiz bir uğan idi atı birle” bu nedir?
Hangi dildendir? Ne anlama gelir?
Bu, Hicri dördüncü asırda yapıldığı tahmin edilen, Türk İslâm Eserleri Müzesi’nde 73 noda kayıtlı olan, en eski Türkçe Kur’an tercemesinden “Bismillâhirrahmanirrahim” ayetinin anlamıdır.
Bu konuda Sayın Macit Yaşaroğlu beyefendinin “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tercemelerinin Kronolojik Bibliyografyası” isimli eseri önemli bir çalışmadır.
Mealler/tercemeler kıyamete kadar devam edecektir. Her çağın insanı kabı oranında Kur’an’dan nasibini alacaktır.
Eğer Müslümanlar da ilk çağlardan itibaren tercemeyi Kur’an olarak kabul etselerdi şimdi Hıristiyanların elindeki tahrif edilmiş İncil gibi 4 Kur’an deği 444 Kur’an kalırdı.
Ama Rabbimiz buna izin vermemiş ve Kur’an’ı indiği gibi koruyacak değerli ilim adamlarını her asırda göndermiş.
“Onun (Kur’an’ın) önünden de arkasından da ona batıl bir şey giremez. O, Hâkim ve Hamid tarafından indirilmiştir” (Fussılet 42).
Bademin, cevizin, fındığın en iyi kendi kabuğunda korunduğu gibi Rabbimizin kastettiği mana da en iyi Rabbimizin kelamında korunur.