Kulağımız hakka, doğruya, güzele kapalı, ama batıla, çirkine, gıybete, yalana açıksa her ne kadar “kendim seçtim” desek de haramlar bizi kendine çeker ve seçim ibremizi değiştirir.
Şarap içen şoförle şerbet içen şoför aynı olmadığı gibi, şarabın adamı doğru yolda eğri yürüttüğü gibi, yediğimiz haramlar da gönül gözümüzü şaşı eder.
Alkolmetre yokken sarhoşları, düz çizgi üzerinde yürütürler ve ona göre sarhoşluk dereceleri bilinirdi.
Önündeki su birikintisini deniz zannedip kenardan geçenler olurdu.
Kulağından yalan giren, ağzından haram yiyen bir bedenin beslediği aklın, doğru seçim yapması mümkin değildir.
Yolda eğri yürüyen insanların koyduğu kurallarla toplumun doğrultulması mümkin değildir.
Bu türden insanların koyduğu kanunlarla uyuşturucu kullananların içki mekânları korumaya alınır, suç işlerlerse sarhoş indirimi uygulanır, özel günlerde polis ve belediyeler sarhoşları evlerine götürme hizmeti verirler, zina sayısı oranında “Duayen”lik makamına oturturlar.
Siyasiler, onları kapıda karşılar, kapıda uğurlarlar.
Hazineye taktığı hortumunun büyülüğüne göre saygı gösterilir.
Gübre kurtçuklarını bülbülün konduğu gül dalına koysanız, “Yedi neslim böyle bir kötü koku duymamıştır” diye sızlanır.
Biz, boynumuza altından haç taksalar, altından evler yapıverseler, pencerelerini gümüşten, bahçesinin süs taşlarını yakut, zebercet ve zümrütten yapıverseler, helalinden yapılmış, üzerine Sevgili Peygamberimizin bayrağını temsil eden hilal asılmış kulübeyi seçeriz, tercih ederiz, öne alırız.
Kıblesi Batı olan önderin arkasında dört milyar uyanı olsa, biz, yönünü kıbleye dönen bir tek Müslüman’ın arkasında saf tutarız.
Sevgili Peygamberimize iman eden Hazreti Hatice anamız, Sevgili Peygamberimizi tasdik ettiğinde, dünya onun karşısında idi.
Sevgili Peygamberimiz, Allah cellecelalühün seçtiği idi.
“…Şüphe¬siz Allah bu dini size seçti. (dedi)” (Bakara süresi ayet 2/132).
“Sonra kitabı, kullarımızdan sü¬züpseçtikleri¬mize miras kıl¬dık” (Fatır 35/32).
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer…” (Kasas 28/68).
Her gün namazlarımızın son oturuşlarında, “Rabbena atina/Rabbimiz, dünyamızı güzel eyle, ahiretimizi güzel eyle…” diyerek tercihimizi Rabbimizden istiyoruz.
Ve biz nasıl dua edeceğimizi bile Rabbimizin bize öğrettiği kelimelerle yaparız.
İki dünyamız da güzel olsun, dünyanın en değerli yaratığının insan olduğunu, bütün bir dünya altın topu olsa ve terazinin kefesine konulsa, öbür kefesine de bir insan konulsa insan ağır gelir diyoruz.
Kâfir, yalnız dünyayı istediğinden haramları kanuni hale getiriyor, helalleri de yasaklıyor. Ülkeleri soymak için devlet çeteleri kuruyor ve sahiplerini öldürüp mallarını çalıyor ve unun adına da “Medeniyet” diyor.
İşte biz helalinden olan bir tane somun ekmeğini, haram yollarla kurulmuş dünyanın en zengin sofrasına tercih ediyoruz ama bununla beraber Hazreti Ömer’in dediği gibi, bir tek hurma çekirdeğinin bile dünyanın herhangi bir yerinde bir devenin midesine haram yollardan girmesini engellemekle görevliyiz.
Biz, Rabbimizin lütfuyla bu İslam dinini seçmişiz.
Parayla, makamla, zorbalıkla, çoğunluk baskısıyla dinimizi değiştirmeyeceğimiz gibi, Allah’ın seçtiği peygamberleri bırakıp Firavun’un gücüne ve saltanatına tapınmadığımız gibi biz, yalnız ve yalnız Allah’ın seçtiği İslam dinine hangi Müslüman daha fazla hizmet ederse onu seçeriz.