Selçuklunun en kudretli Veziri, Anadolu’nun fatihi Alpaslan’a on yıl vezirlik yapan, onun oğlu Melikşah’a da yirmi yıl vezirlik yapan, Bağdat’ta Nizamiye medreselerini kuran Nizam’ül mülk’ün yazdığı ve devlet başkanlarının başucu kitabı olan Siyasetname’den günümüze ışık tutacak bir bölüm:
“Memleket Valiler ve Komutanlarla ayakta durur. Bütün Val ve Defterdarların başı vezir olduğundan ötürü eğer ki vezir hain, gaddar ve kanunsuz işlere tevessül eden birisi ise tüm Defterdarlar da da bu şekilde, belki daha fena olurlar. Eğer bir Vali valilik işini iyi bellemişse, bir kâtip iyi bir hesapdâr ve işinde eşsiz biri ise ne âlâ; yok eğer Yahudi, Hıristiyan, Mecusî gibi sapık mezhepli ve habis dinli biri ise hesabı bahane ederek Müslümanlara eziyet ve onları tahkir eder.
Müslümanlar kendisinden şikâyette bulundukları vakit halkın bu insanın hesap ve vazifesinde mükemmel olduğunu söylemelerine kulak vermeden Ömer Hattab radiyallahu anhın yaptığı gibi görevinden derhal azledilmelidir.”
Olay şu şekilde cerayan etti; Sad bin Vakkas zamanında Bağdat’ın Sevad bölgesinde, Vâsıt ve Basra yöresinde, Hûzistân kapılarına kadar olan bölgede görevli Yahudi bir Defterdar var idi. Mezkûr yöre ahalisi Ömer radiyallahu anha bir arzuhal yazarak bu Yahudi Defterdardan yakınarak şu şekilde bir şikâyette bulundular; “Bu herif haksız yere bir bahane bularak eziyetler ederek bizi tahkir ve tezyif etmektedir. Sabrımız taşmıştır. Bir hal çaresine bakıp buraya Müslüman bir Defterdar tayin et. Dindaş olduğumuzdan ötürü ola ki bize karşı kanunsuz işlere tevessül etmeyip sıkıntı vermez.”
Emirülmü’mînin Ömer radiyallahu anh bu arzuhali okur okumaz:
“ Yeryüzü sathında kellesi hâlâ gövdesi üzerinde diye şükretmeyen bir Yahudi düşünün!” diyerek Sad bin Vakkas’a bahse konu olan Yahudinin derhal azledilmesi ve yerine Müslüman bir âmilin getirilmesi yönünde bir mektup yolladı.
Sad bin Vakkas Emirül-mü’mîninin mektubunu okuyunca vakit geçirmeden mezkûr Yahudiyi her nerede olursa olsun Kûfe’ye getirmeleri için bir atlı; sonra her nerede Müslüman bir Defterdar varsa merkeze gelmeleri amacıyla haberciler yolladı.
Yahudiyi Kûfe’ye getirdiklerinde bütün Defterdarlar da huzurda hazır idiler. Araplardan Defterdarlık işinden anlayan kimseyi bulamadı ve Müslüman Defterdarlardan bu iş için kifayet sahibi kimse yok idi. Oradaki kimse o Yahudi kadar bu muamelelere vâkıf değildi ve kimse vergi toplamak konusuna onun kadar hâkim değildi; imaret eylemek hususunda Yahudide olan birikim kimse yoktu.
Ne yapacağını şaşıran Sad bin Vakkas, mecburen Yahudiyi eski vazifesinin başına yolladıktan sonra Emirülmü’mînin Ömer radiyallahu anha şöyle bir mektup yazdı;
“Emrinize boynum kıldan incedir. Yahudiyi buraya emrederek bir meclis kurdum. Arap ve Acem’den tüm Defterdarları topladım. Araplarm Acemlerin işine vâkıf olanına rastlamadım. Acemlerden
de bu iş için kifayet sahibi birini bulamadım. İşlerde bir aksama meydana gelmemesi ve gelirler kesilmesin diye ben de mecburen Yahudiyi işinin başına yolladım.”
Emirülmü’mînin Ömer radiyallahu anh Sa’d bin Vakkas’ın mektubunu okuduğunda asabi bir şekilde: “Şu hale bakın! Sad bin Vakkas sözümün üstüne söz söylüyor!” diyerek kalemi eline aldı ve aynı mektubun başına, “Yahudi öldü!” diye yazıp Sad bin Vakkas’a geri yolladı. Bu söz, “Yahudi öldü!” vazifesini neden birine tevdi etmedin, anlamına geliyordu. Mektup Sad bin Vakkas’ın eline ulaşınca, mektubun başında Emirülmü’mînin Ömer radiyallahu anhın notunu okur okumaz Yahudiyi çağırarak işinden azletti ve: “Emirülmü’mînin Ömer radiyallahu anhın paylamasına takat yetirecek bir adam değilim.” dedi. Vakit geçirmeden görevi Müslüman birisine tevdi ederek ona hilat sunduktan sonra Defterdar görevinin başına geçti. Aynı gün içinde Sad bin Vakkas Emirül-mü’mînine bir mektup yollayarak onu vaziyetten haberdar kıldı.
Hadisenin üstünden bir yıl geçince, göreve gelen Müslüman işini son derece mükemmel yaptığından ötürü halk kendisinden gayetle hoşnut idi. Müslümanlar Yahudinin idaresinden daha adil ve iyi bir imaret içinde yaşamlarını sürdüyorlardı. Durumdan bütün vilayet son derece memnun idi. Bunun üzerine Sad bin Vakkas Arap ümerasına şöyle dedi:
“Biz o Yahudi’nin vilayetteki vazifesi ve erdemini onca mübalağa ile dillendirmemize rağmen Emirül-mü’mînin Ömer radiyal¬ lahu anh’ın şu yüceliğine bir bakın ki bize sadece iki kelime ile cevap vererek bizi bir azaptan kurtardı: “Yahudi öldü!” Manası şu ki, iki adam iki söz sarf etti ve bu iki sözle bir halk uyanışa geçti:
Bu sözlerden biri, Ömer radiyallahu anhın sözü,
diğeri de peygamber aleyhissalatu vesselam dar-ı bekaya irtihal eylediğinde, Ebubekir Sıddık radiyallahu anhın resülün yerine otururken minberde verdiği hutbede buyurduğu, Arap lisanında, ‘Ey Müslümanlar! Eğer Muhammed’e tapıyor iseniz Muhammed ölmüştür; yok eğer Muhammed’in Rabbine tapıyorsanız o daim var olan ve olacak olan bir Allah’tır.’ dedi. Müslümanlar bu sözden gayet etkilenince söz Arapçada vecize haline |geldi.
Araplardan birisi öldüğü vakit musibete uğrayan kişiyi teselli etmek maksadıyla ‘Muhammed öldü’ derlerdi.” (Nizam’ül-Mülk, Siyasetname, 43. Fasıl)