Eskiden, “Komşu, komşunun külüne muhtaçtır” derlerdi.
Sobalarda odun ve kömür yakma dönemi bitti. Kaloriferler doğalgazla ısıttığından kül de olmadığından ihtiyaçlar sona ermedi.
İnsanız, ünsiyet etmek yapımızda vardır. Su gibi, ekmek gibi ünsiyete, alışkanlığa, muhabbete, ülfete ihtiyacı vardır.
İnşaatı yeni bitmiş bir binadan ev satın aldığınızı düşünün.
Eviniz de yoksa hemen taşınırsınız.
Ama yeni binaya satın alanlardan hiç biri taşınmamış.
Ne yaparsınız?
Kocaman binada tek başınasınız. Yirmi katta, seksen dairede insan yok ama sessizliğin sesinde geceleri kulağınız sesler duymaya başlayacağını zannederek taşınmalarını beklersiniz.
Bu da neyi gösteriyor, bir ömür boyu görüşmediğiniz komşunuzun ayak sesi, camlarından vuran ışığı, size, birçok ilacın sağlayamadığı, en teçhizatlı güvenliğin veremediği rahatlığı sağlıyor.
Onun için komşularımızla iyi geçinmemizi emreder Rabbimiz:
“Allah’a ibadet ediniz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız, ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, ellerinizin altında olanlara iyilik yapın. Muhakkak Allah kibirleneni, böbürleneni sevmez.” (Nisa süresi ayet 4/36)
Alt kat, üst kat ve yan komşular, bizim en yakın komşularımızdırlar.
Onları hiçbir şekilde rahatsız etmemeye dikkat edeceğiz ama onun rahatsızlık vermesine de sabredeceğiz.
Her çocuk, yaşı, kanı gereği hoplar, zıplar, kapıları kapatırken elinin ayarını bilemez.
Biz rahatsız etmeyelim ama rahatsız olduğumuzda yine rahatsız etmemeye dikkat edelim.
“Benim okumam ve yazmam gerekiyor, sessizlik lazım” diyenler, kendinizi gürültüye de alıştırabilirsiniz.
Dağ başında, kuş sesleri arasında olmayı istersiniz değil mi?
Peki, çocukların gürültüsünü de kuş cıvıltısı gibi alıverseniz rahat edeceksiniz
Fıkıhta milyarlarca Müslüman’a imamlık yapan İmam Ebu Hanife (Allah rahmet eylesin) hazretlerinin bir komşusu vardır.
Komşusu, ayakkabı tamircisidir. Her gün akşam eve dönerken bir balık bir şişe şarapla gelir.
Balıkları kızartır, şarapla yemeğini yerken bir türkü tutturur, güftesi şöyle başlar:
“Harcadılar beni. Zor günlerde eğrileri doğrultan, harp meydanlarında gedikleri kapatan benim gibi bir yiğide kıyılır mı be”.
Türkünün sözlerini biliyoruz ama müzisyen İbrahim Mevsılı’ninEmevi sultanlarından Harun er-Reşid’in huzurunda okuduğu makamı bilmiyoruz, ama eskici o türkünün makamını biliyor ve her gün aynı türküyü tutturuyor.
İmam, her gün aynı türküyü dinlemesine rağmen komşuyu uyarmıyor.
Bir akşam komşudan ses gelmediğini görünce sabahleyin komşulara soruyor.
Eskiciyi, polislerin götürdüğünü öğrenince doğru polis müdürü İsa bin Musa’nın huzuruna çıkar ve durumu anlatır. Polis müdürü, eskiciyi ve o gece tutuklananların hepsini serbest bırakır.
Ebu Hanife, eskiciye yine eskisi gibi türkü söylemeye devam etmesini, dinlemekten hoşlandığını söylese de o günden itibaren eskici içkiyi ve sesli türküyü bırakır. “Isfahani el-Eğani 1/399-404)
Kaç komşunuza sahip çıktınız?
“Bize Ebu Hanife’den değil hadislerden örnek ver” diyenlere buyurun:
“Karşı komşun, senin onun ailesine ve malına zarar vereceğin korkusuyla kapısını kilitliyorsa gerçek mümin değildir.
Komşu kişinin belasından emin değilse gerçek mümin değildir.
Komşuluk hakkı nedir bilir misiniz?
Yardım istediğinde yardım etmendir.
Borç istediğinde vermendir.
Fakir kaldığında destek vermendir.
Hastalandığında ziyaret etmendir.
Komşun iyi bir şeyle karşılaştığında tebrik edeceksin.
Başına bela geldiğinde teselli edeceksin.
Ölünce cenazesine katılacaksın.
Ev yaparken onun iznini almadan rüzgârını kesmeyeceksin. (İnşaat fakültelerinin kapısına yazılmalı.)
Yemek kokusuyla komşuyu rahatsız etmeyeceksin ve yemekten bir kepçe göndereceksin.
Eve meyve aldığında ona da hediye edeceksin veya göstermeden eve sokacaksın.
Komşu çocuğunu kızdıracak, kıskandıracak şekilde çoğuna meyve verip dışarı çıkarmamak.
Komşuluk haklarını hakkıyla verebilmek için Allah’ın rahmeti olması lazım.
Komşuluk hakkını devamlı öyle tavsiye etti ki ashab, komşuyu koşuya varis bırakacak zannettiler” (Beyhaki, Şuab’ül İman bab 87 İkram’ül car, hadis no 9113, İbn’s-Seriyy (H. 152-242) el-Zühd, hadis no 136).
Şahsımıza yapılanlara sabredelim. Hakkımızı helal edelim.
Fakat İslâm’a yapılan saldırıda elle, dille, gönülle karşılık verilmelidir.