Köyümüzde etrafı tellerle çevrili oyun sahamız olmadığına şimdi daha çok seviniyorum.
Teller sınır koyuyor.
Yollarımızdan araba da geçmediği için oyunlarımızı yolda oynardık. Jandarma karakolunun köyümüze yaya yürüyüşle iki saat uzakta olmasına bu yaştan sonra faydasının olduğunu ve çocuk ruhumuzda baskı kuramadığına seviniyorum.
“Çocuklar, beyaz bir kâğıt gibidir” diyerek o bembeyaz sayfalarını kendi kara kurallarımızla karartmamaya dikkat edelim.
Baba ve anne, evde çocuklara, öğretmen okulda, dayatma yerine, sözde, özde, davranışta doğru olanı yapsın ve çocuk, beğendiğini alsın.
Oyuncak alacağınızda, kuralları belli veya ne olacağı sınırlı oyuncaklar yerine çocuğun hayaliyle orantılı olarak bin bir şekle sokulabilecek oyuncaklar olsun.
Deniz veya dere kenarında kum veya çamurdan çocuk mühendisliğinde yapılan evler, kaleler gibi. Yapması zevkli olduğu gibi yıkması da zevkli olsun. Bir yaptığını bir daha yapamaması çeşitlilik meydana getirir, çocuğun ufkunu açar.
Kendi doğrularınızı dayatmayın.
Kapitalistin, komünistin, deistin, ateistin, Yahudi’nin, Hıristiyan’ın, Budist’in kendine göre doğruları vardır.
Ölümlülerin kuralları, doğruları, zaman ve mekânla sınırlıdır.
Rabbimiz:
“Sen, her türlü şirke meyletmekten arınmış olarak, yüzünü dine doğrult. Allah’ın fıtratına (yaratmasına) ki, insanları onun üzerine yarattı. Allah’ın yarattığını değiştirmek yok. İşte doğru din budur. Ancak insanların birçoğu bilmezler.” (Rum süresi ayet 30/30) ayetiyle, Sevgili peygamberimiz de:
“Her doğan çocuk (İslâm) fıtratı üzerine doğar. Sonra anne-babası onu ya Yahudi, ya Hıristiyan veya Mecusî yapar.” (Buhari, Sahih, cenaiz 80-92, Müslim, Sahih, Kader 25, Tirmizi, Sünen, Kader 5) hadisiyle haber verir.
Hadiste, “…anne-babası onu ya Yahudi, ya Hıristiyan veya Mecusî yapar” deniyor da “Müslüman yapar” denmiyor.
Çünkü dünyadaki bütün çocuklar İslam’a göre Müslüman’dırlar.
Müslüman, Müslüman yapılmaz.
Anne, baba ve eğitimciler, doktorların yeni doğan çocukları dünyadaki mikroplardan korumak için çalıştıkları gibi, yeni doğan çocukların da şirk, inkâr mikroplarının hücumuna karşı da korunmalıdırlar. Hiçbir kimsenin, kendi doğrularını kendinden başka hiçbir kimseye dayatma hakkı yoktur. Çünkü o başka kişi, ister çocuk olsun ister yaşlı olsun bizim yarattığımız biri değildir.
Çocuklar, bizim malımız da değildir.
Malımız olanları bile istediğimiz gibi insanların, toplumun, bireyin veya hepsinin zararına kullanamayız. Çünkü bizi ve tüm kâinatı/evreni yaratan Rabbimiz: “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz” buyurmuş. (A’raf süresi ayet 7/31).
Hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır.
Her şeyi aslına uygun olarak korumamız gerekir ama asıl, insanı korumamız gerekir.
Kimden?
Aslandan, yılandan, akrepten, hastalıklardan, koruduğumuzdan daha fazla şirkle, inkârla gönlü kirlenmiş, kendi gibi ölümlü insanların ölümlü düşüncelerini doğruymuş gibi kafatasında taşıyan ve onu körpe beyinlere ağız hunisinden dolduran insanlardan korumalı.
Hamur gibi beyinleri, kendi fırınınızın ekmek standardına göre şekillendirmeyin. Dünyayı, kapitalistlerin kafasıyla, komünistlerin mantığıyla, din tacirlerinin dalavereleriyle değil, Hazreti Adem’den dünyaya gelecek son insana kadar herkesi yaratan, yaşatan ve yönetenin kurallarını öğretin.
O yaratanın evveli ve sonu olmadığından, kuralları da zaman ve mekânla sınırlı değildir. Onun için çocuğu, her çağı aydınlatacak nur gibi İslam’ın kurallarıyla yetiştiriniz. O İslami kuralları, söylerken sesin tonuna, yumuşaklığına, rengine dikkat ediniz.
Ezeli ve ebedi olan Rabbimiz, kıyamete kadar insanlara yol göstersin diye gönderdiği kitabı Kur’an-ı Kerim’i, Sevgili Peygamberimiz o güne kadar Arapların bilmediği ve yalnız kendisinin Kur’an’da okuduğu tecvid kurallarıyla okumuştur.
Kendine ait sözlerde bu tecvidin medler, idğamlar, iklaplar, ğunneler, ızharlar, ihfalar, kalkaleler kurallarını uygulamamıştır ama zaman ve mekanın ve de konunun durumuna göre sesini ayarlamıştır: Manasında hiçbir şey olmayan ama nağmesi, melodisi herkesin kulağına hoş gelen:
“Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı” ninnisini bilmeyenimiz yoktur.
Sözlerin en güzeli olan Allah kelamı, en güzel şekilde okunarak, yerin ve göğün en değerli mekânı olan gönülleri süslemesi için anne, baba ve öğreticilerimiz, bütün gücümüzü kullanalım ve iki dünyamızı da güzelleştirelim.