“Kur’an’ın fihristini okudum ama ‘sosyal dayanışma’ diye bir bölüm görmedim” diyor bazıları.
Kur’an-ı Kerim’in en önemli konusu “Kelime-i Tevhit”tir.
Yaratanın bir oluşu, benzerinin olmayışı ve bu tek olan Allah celle celalühün gösterdiği sırat-ı müstekıym/doğru yolda yürümemizi emretmesi, sosyal dayanışmanın temeli sayılır.
Buyurunuz, okuyunuz:
“Allah'a ibadet ediniz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, ellerinizin altında olanlara iyilik yapın. Muhakkak Allah, kibirleneni, böbürleneni sevmez.” (Nisa süresi ayet 4/36)
Bir insan, Allah’tan başkasının kriterlerini, Allah’ın hükmünün önüne geçirmez, “Allah ve Resulü ne demişse doğrudur” der,
Anne ve babasına öf bile demezse,
Akrabalarıyla bağlarını kuvvetlendirirse,
Yetimleri kollar, fakirleri insanca yaşayabilecek bir duruma getirmek için çalışırsa,
Yakın koşu ve uzak komşuya iyi davranır hâl ve hatırlarını sorar, gönüllerini alırsa,
Mahalle arkadaşlığı, okul, asker, dükkân, iş, yol arkadaşlığı, hayat arkadaşlığı gibi arkadaşlıklarımız, arkadaşlarının arkasından onu korur, önünde onunla hoş sohbetler eder, dar gününde ve iyi gün yardıma ve mutluluk dağıtımına ortak olursa, sosyal dayanışmayı yapıyor demektir.
Hatta Kur’an-ı Kerim boşanmış karı-kocalar için:
“…Aranızdaki iyiliği de unutmayın, şüphesiz Allah yaptıklarınızı görendir” buyurur. (Bakara süresi ayet 2/237
Ayrıldınız ama aranızda iyilik yapmayı unutmayın.
Peygamberimizin eğitiminden geçen kadın ve erkeklerden de boşananlar olmuş ama boşandıktan sonra İslam kardeşliği devam etmiş.
Boşandığı eşin, bir başkasıyla evlenmesinde ona yardım etmişler.
Bu ayete gönül verenler, yolda kalmışları evine kavuşturacak desteği verir,
Müsafir ağırlamayı ibadet sayarsa,
Ellerinin altındaki çalışanlarına yediğinden yiyecek, giydiğinden giyebilecek ücret öder, yüklerini hafifletir ve onların da din kardeşi olduğunu unutmazsa,
Elinin altındaki at, katır, kedi gibi hayvanlara güzel bakar, eziyet etmezse ve bu yaptıklarını ibadet kastıyla yapar,
Yaptıklarını övünmek için yapmaz ve yalnız Hakk’ın rızası için yaparsa bu adam hem sosyal barışı sağlamış hem de sosyal dayanışmayı kendi gücü oranında sorumluluğunu yerine getirmiş demektir.
Kendiyle barışık olmayan, eşiyle, annesiyle, babasıyla, komşularıyla, arkadaşlarıyla barışık olamaz.
Kendiyle barışık olması için doğumdan getirdiği özgürlük alanını, kendisi gibi adamların çizdiği sınırlara hapsetmeye izin vermez.
İslam’ın geniş sınırları içinde cennet özlemiyle cennetlik işler yapar.
Bunu yaparken ecelin değişmediğini bildiğinden hiçbir kişi veya kurumun öldürme tehdidinden korkmaz.
Rızkın, Rabbimiz tarafından taksim edildiğini bildiğinden, rızk endişesiyle kendini strese sokmaz.
Taksim edilen rızkına helal yollardan ulaşmanın ibadet olduğunu bildiğinden çalışmaya devam eder.
Rabbi istemediği sürece kimsenin kendisine zarar veya fayda veremeyeceğini bildiğinden endişeye kapılmaz.
Yaratılan hiçbir şeye zarar vermemenin ibadet olduğunu bilir ve zarar vermediği gibi, zarar görmemek için aldığı tedbirin de ibadet olduğunu bilir ve tedbirli olur.
İsterseniz,
“Eğer Allah, sana bir zarar dokundurursa onu, ondan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır isterse onun lütfunu geri çevirecek yoktur. (Allah) hayrını kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yunus süresi ayet 10/107) ayetinin tefsirini benim telifim olan “Şifa Tefsiri”nden bir okuyuverin.
Bitti.