İşçimiz, işverenimiz, erimiz, generalimiz, yazarımız, sanatçımız, öğrencimiz, rektörümüz, dervişimiz, berduşumuz, ılımlımız, ilimlimiz, radikalimiz, uysalımız hemen hepimiz biz, dinimizin adamıyız.
İspatı gayet kolay ama denemeyin.
Yüzde doksan sekizi Müslüman olan sağcı, solcu, her ne ise kendini nasıl tanıtmak isterse o adamlardan birine “kâfir” kelimesiyle hakaret etseniz, elektrik çarpmış gibi, ayağına iğne batmış gibi, bamteline bastığınızdan hemen harekete geçecektir, sözlü veya fiili karşılık verecektir.
Burada bir şeye dikkat etmemiz gerekir.
Karşınızdaki adam, Allah’ına, İslam dinine, Kur’an’ına, imanına laf ettirmez ama “şeriat”a sövebilir.
Bu da 93 yıl önce yeni bir sistemin oturması için 93 yıl eğitim kurumlarında aleyhinde çok kötü, ağır, çirkin benzetmelerle propaganda yapılmasından kaynaklanmaktadır.
Doğru bilgi, temiz ve güzel örneklerle düzeltilmesi mümkündür.
Ne kadar dinimizin adamıyız:
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde her ırk, renk ve bölge insanından Müslüman’ın, seçilmiş ve insanlar içinden süzülmüş insanlar olduğunu ve kıyamete kadar gelecek Müslümanlara miras olarak Kur’an-ı Kerim’i indirdiğini haber verir:
“Sonra kitabı, kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan bir kısmı kendine zulmeder, bir kısmı ortada gider, bir kısmı da Allah’ın izniyle hayırlarda yarış yapar. İşte büyük lütuf budur.
Girecekleri yer Adn cennetleridir. Orada altından bilezikler ve incilerle süslenirler. Onların orada elbiseleri ipektendir.
(Cennette şöyle) derler; ‘Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamdolsun, şüphesiz bizim Rabbimiz bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verendir.
O (Allah) ki lütfundan bizi, daimi ikamet edilecek yurda yerleştirdi. Orada bize yorgunluk dokunmaz, bize orada usanmak da gelmeyecektir’ (diyecekler)” buyurur. (Fatır süresi ayet 35/32-35).
Afrika’nın siyahî Müslümanları, Batı’nın sarı renkli Müslümanları, Kızılderili Müslümanlar, her renk, dil ve ırktan Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’den bildikleri ve yaşadıkları kadar mirastan pay almış durumdadırlar.
Kur’an’ın ve Allah tarafından indirilen kitapların hepsinin özü olan, “La ilahe illallah/Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur” Kelime-i Tevhidi her peygambere göre “İbrahim Rasülüllah, Musa Rasülüllah, İsa Rasülüllah, Muhammed Rasülüllah” diye değişse de, “La ilahe illallah” değişmez.
Kur’an’ın bize bildirdiği bu “Kelime-i Tevhid” i bilmeyenimiz yoktur.
Öyle ise Kur’an’ın içinden en değerli mirasa sahip bütün Müslümanlarımız.
Dünyada en büyük olarak bilinen 1111 karatlık yani 222 gramlık elmastan demeyeyim, dünya büyüklüğünde bir elmas olsa ondan da değerli bir mirasa sahip bütün Müslümanlar.
Bu iman ve ikrar üzere ölmeyi Rabbimiz bize lütfederse asıl faydasını orada göreceğiz.
Bazı arabaların arkasında, “Babam sağ olsun” yazısı vardır.
Babadan kalan miras nedeniyle elde edildiği için babası sağ ise teşekkür, babası vefat etmişse rahmetle anmak gibidir.
Helal yollardan kazanılan miras malları, helal yollarda harcayan varisler için çok iyidir.
Çalışmadan kazanma isteği hepimizde vardır ama çalışarak elde edilenin tadı bir başka oluyor.
Onu tatmadan miras malı istediğimiz için yanılıyoruz.
Onun için bazı arabaların arkasında, “Alın teridir” yazılmaktadır ama bu türden yazılar azdır. Birçok çalışkan insanımız da ayetten iktibas yaparak Arapçasını, “Haza Min Fazli Rabbi/Bu bana Rabbimin lütfudur” diye yazar.
Kur’an-ı Kerim’imiz, Rabbimizin kelamıdır ve ilk olarak Sevgili Peygamberimize indirilmiştir.
Ondan bize geldiği için biz, Sevgili Peygamberimizin varisiyiz de aynı zamanda.
Sevgili Peygamberimiz buyurur:
“Âlimler, peygamberlerin varisleridirler. Peygamberler bir altın ve gümüş parayı miras olarak bırakmadılar, ilmi miras bıraktılar. Kim bu mirastan alırsa bol pay almış demektir” (Ebu Davud, Sünen, K: İlm, Bab 1, Tirmizi, Sünen, K. İlm, bab 19,).
Rabbimizin kitabından ve onu bize tebliğ eden Sevgili Peygamberimizin sünnetinden, her gün payımızı almaya ve bilgi halinde kalmayıp amele/eyleme dönüştürmeye çalışırken, bu günden sonra her Müslüman’ı, İslam dininin adamı olarak görmeye çalışalım.