Osman Nuri KOÇAK
Karaman adına hangi övgüleri sarf etsek hak eden bir diyardır. O bir yerleşke adı olmaktan öte bir köklü bir kültür, bilinç ve Türk soyunun simgelerinden birisidir.
Bunu kim diyor?
Karaman’ ı tanıyan ve tanıdığı için ona sevda ile bağlı olan tüm Karamanlı’ lar.
Tarihi küçük ve ucuz aidiyetlerin propaganda aracına çevirmemiş tüm tarihçiler.
İnsanlar ülke ve dünya düzeyinde bu değerin yeterince farkındalar mı?
Hayır!
Peki, nasıl oluyor da bu kadar kıymetli bir olgu, bu kadar az tanınıyor?
Nasıl oluyor da hâlâ ülkem insanı Konya – Karaman diyorlar?
Nasıl oluyor da Karaman için, “Karaman’ın Koyunu, sonra çıkar oyunu ”undan başka bildikleri herhangi bir şey yok? –Hoş, onu da doğru bilmiyorlar ya.-
Şehrimizin, marka değeri oluşturacak çalışma ve etkinlikler ile hak ettiği mertebeye ulaşmasını sağlayamayan ve vizyon engellieski ve yeni yöneticilerimiz sayesinde bu haldeyiz diye düşünüyorum. – Pek azı istisna- İş adamlarımızı ve onların ürettikleri değerleri, Karaman’ ın devlet bürokrasisinde ve başka alanlarda önemli yerlere ulaşmış ve sözü geçen muteber insanlarını, bilim sanat, edebiyat alanındaki kazanımlarımızı bir havuza akıtarak büyük bir farkındalık ve enerji yaratamamış yöneticilerini sorumlu görüyorum.
Karaman tanınmıyor. Tanınmaması hem bizim kaybımız hem de ülkemizin kaybıdır. Türk Dünyasının merkezi olması gereken bir mübarek belde, bırakın soylu bir önderliği kendi adını dahi ayakta tutmayı beceremiyorsa ve yöneticilerimiz bunun ne kadar acı verici bir durum olduğunu kavrayamıyorlarsa ortada trajik bir tablo var demektir. Bu duruma itiraz ediyorum.
Bu saptamalarımızın aynısını Sayın Belediye Başkanımız Ertuğrul Çalışkan’ da yapıyor. Karaman’ın tanıtım konusunda bir toplu seferberliğe ihtiyacının olduğunu her fırsatta ifade ediyor. –du- Bir araya geldiğimiz zamanların çoğunda sohbetlerimizin konusu Karaman’ ı bir marka şehir yapma sancıları oluşturuyordu. Başkan Bey, bu konunun sadece belediye ve valilik gibi kurumların değil, toplumun tüm dinamiklerinin sırtlanması gereken bir konu olduğuna hep dikkat çekiyor ve bu sahabet zayıflığına da itiraz ediyordu. STK lar, eğitim, sanat ve kültür kurumları, üniversiteler, siyasi partiler, din görevlileri ve sayamadığım tüm dinamikler. Büyük bir bilimsel çaba ile hazırlanmış bir master planı uygulamak için işbölümü yapmış ve arı gibi çalışan tüm dinamikler…
Ama tüm bunların tepesinde, görevlendirmelere ve sürecin tamamına nezaret edecek bir üst kurumun gerekliliğine olan inancımız ortak idi. Bu kurum, sözkonusu dinamiklerin tamamını içine alan bir vakıf olmalıydı.
Bir grup aydın, valiliğimiz ve belediyemizin ortak düşüncesi olarak vakıf oluşturulması konusunda özverili çalışmalar yapılması için adım atmak gerekir diye düşünüyor ve sürekli tartışıyorduk. Bunların içinde Sayın Başkan da vardı. Hatta bu konuda aramızda en hevesli olanımız belediye başkanımız Sayın Ertuğrul Çalışkan’ dı. Çünkü Yunus Emre’yi anma, tanıtma ve Dil Bayramlarının bize yakışan bir format içinde kutlanamaması konusunda en çok eleştiri alan o olduğu için bir an evvel ciddi bir vakıf kurulması ve bu işlerin sözkonusu vakıf tarafından deruhte edilmesi en çok onu rahatlatacaktı.
Sayın Ertuğrul Çalışkan tarafından çok daha önceleri Dil Bayramlarının nasıl kutlanması gerektiği konusunda şahsımızdan rica ettiği bir çalışmayı büyük bir özenle hazırlamış ve genişçe bir topluluk önünde sunumunu yapmıştım. Çalıştığımızla kaldık. Görünmez bir el bu talebi ortadan kaldırıverdi.Bir ay sonraki, iki ay sonraki toplantıda detaylı olarak ele alınacak derken o çalışmanın yeri gene tozlu bir raf oldu. O tarihten sonra iki yıl Dil Bayramı kutlamaları düşük yoğunluklu bir şekilde idrak edildi.
Bu durumdan rahatsız olduğunu çok iyi bildiğim Sayın Belediye Başkanımızdan bir toplantı daveti aldım.Aynı davet, gazeteci- yazar Sayın Hasan Özünal’ a ve Araştırmacı- Yazar- Avukat Sayın Ömer Karayumak’ a da gitmiş.
Belediye Başkanımızın makamında ilk toplantımızı yaptık.
Tahmin ettiğim gibi vakıf meselesini ciddi olarak gerçekleştirilmesi konusu gelmişti önümüze. Bu toplantı her zamanki genel geçer temenni toplantılarından daha fazla irade içeriyordu. Anlaşılan Belediye Başkanımız işin gereğini ciddi olarak kavramıştı. Bizden fazla çabalıyor ve bizden fazla çözüm teklifleri getiriyordu. Elbette bizler de heyecanlandık. Yıllardır sürdüregeldiğimiz tanıtım konusundaki iddialarımızı gerçekleştirecek geniş bir zemine, güçlü bir manivelaya sahip olmak ne demekti. Hemen arkasından Sayın Valimiz Fahri meral’ in makam odasında bir toplantıya çağrıldık. Aynı heves ve heyecanı Vali Bey’de de gözledik.
Artık bu iş tamam gözüküyordu.
Valilik ve Belediyelerin tanıtım fonlarını artık çar çur etmek zorunda kalmayacaktık. Tek elden güçlü ve denetimli bir merkezin eşgüdümü ile çalışmalara yapılacaktı.
Daha önceleri üzerinde kabaca çalışılmış bir vakıf senedi bize verildi ve ikmal etmemiz istendi. Ömer Bey’ in hukuksal destekleri ile senedi ikmal ettik. Kısa süre sonra yaptığımız bir başka toplantıda Vali Bey’ e sunduk. Kendi hukukçularına inceletmek üzere bizden süre istedi.
Bu arada bizler 20 kişi dolaylarında düşündüğümüz Vakıf Mütevelli Heyetinin kimlerden oluşması gerektiğini çalıştık. Vali, Belediye Başkanı, Sanayici Örgütleri, Ticaret Sanayi Odası, Esnaf Odaları, Toplumun bazı kanaat önderleri ve aydınları, Ankara, İzmir ve İstanbul Karamalı’ lar Örgütleri’nin mütevelli heyette bulunmaları gerektiği konusunda mutabakata vardık ve Sayın Belediye Başkanımız ve Valimiz ile de bu konuyu sürecin her aşamasında konuştuk.
Arkadaşlar Yönetim Kurulu Başkanlığını şahsımın, mütevelli Heyet Başkanlığını Ömer Karayumak’ ın, Vakıf Müdürlüğünü de Hasan Özünal’ ın deruhte etmesi gerektiği konusunda mutabık oldular. Hatta yönetim merkezi olarak da Hürrem Dayı Evi’ nin olmasına karar verdik. Vakfın düzenli gelir kaynakları konusunda da bazı mutabakatlar sağladık. Denetim Mekanizmalarının sadece vakfın resmi organları ile sınırlı tutulmaması ve bağımsız denetçiler ile yılda bir kez denetlenmesi gerektiği konusundaki teklifim hoşnutlukla kabul edildi.
Son bir kez Sayın Vali Fahri Meral’ in makamında toplandık. Sanayici ve iş adamlarından bazıları ile bir toplantı yapılması önerisi yapıldı. Birlikte kabul ettik ve toplantıyı organize etmeyi belediye başkanımız üstlendi. İki veya üç günlük bir süre istedi.
Güle oynaya ayrıldık.
Ayrılış o ayrılış.
Kendimi bildim bileli siyaset dünyası ile yakınım. Bu nedenle zaman zaman onur kırılmaları yaşamadım değil. Fakat bu olay beni çok etkiledi, onurumun zedelendiğini hissettim. Hiçbir gerekçe gösterilmeden sokak ortasına bırakılmak gibi bir şey bu... Sadece ben değil kendilerinden görev istediğimiz birçok arkadaş da aynı duyguları yaşadı.
Bir: “AKP li bir belediyenin benden böyle bir görev istemesi tabanda hoşnutsuzluk yaratacaksa vazgeçin ve bir başkası ile yola devam edin. Önemli olan bu vakfın kurulması ve çalışır vaziyette olabilmesi” diye defalarca söyledim. “Kesinlikle hayır, rahatsızlık yok ve olmayacaktır” denildi. O zaman sebep ben değilim demektir. (Acaba öyle mi?)
İki: Bizleri bizzat çağıran ve bizden memleket görevi isteyen kişilerin, görev alan arkadaşları yolda bırakmaları affedilir ve devlet duruşu ile bağdaşır konulardan değildir. Para-pul talebimiz olmadan salt Karaman sevdası ile yapmak istediğimiz bir görev için Başkan Bey’ i bu kadar zorlayan unsur neydi acaba?
Üç: Bu vakıf, bazı çakışan isimlerden dolayı, başka mahfillerin çalışmalarına daha rahat bir zemin bırakmak için feda mı edildi? Biliniz ki, Karaman Tanıtımı için ülkemin ve dünyanın herhangi bir yerindeki en küçük çaba bizi rahatsız etmez. Aksine mutlu eder. Keşke çok sayıda kurum ve kişi bu işi elleşsin.
Sonuç olarak bu yazıyı neden yazdım konusunda da bir paragraf yazmak isterim.
Sözkonusu süreci birçok arkadaşla paylaştık. “Yolda bırakılırsınız” uyarıları oldu ve denemeye değer bulduğumuzu söyledik. Gene bazı arkadaşlara da görev teklif ettik. Onların bize bakışları konusunu düşünün artık. En azından bizim beklediğimiz gerekçeyi onlar da bekliyor. Ayrıca, maruz kaldığımız muamelenin açık olarak tarihin bir yerlerinde not olarak kalmasını istedim. Hem çalışma konusunda bir farkındalık olsun hem de yarım kalan bu hazin öykü meraklısı için gizli kalmasın istedim. Sayın Belediye başkanı ile yıllara müştemil sevgi ve saygıya dayalı yakınlığımız vardır. O’ nu üzmek amacıyla yazılmış bir not ise hiç değildir. Üzülen taraf olarak bizim sesimiz olarak kalsın istedik. Saygımla…