İslam dini, kendisinden önce Allah celle celalüh tarafından gönderilen kitapların doğrularını tasdik, tahrif edilenleri düzeltmek ve kıyamete kadar gelecek insanların neyi nasıl yapacağını öğretmek için indirilmiştir.
Toplumların gelenek haline getirdikleri ve insanların faydasına olan şeyler, İslam’a aykırı olmayanları kabul etmiş, yanlışı olanları düzeltmiş.
Mesela, Kur’an-i Kerim indirilmeden önce cahiliyye dönemi Arapların, birbirleriyle selamlaşırken kullandıkları “Hayyakellah/Allah uzun ömür versin” sözünü selam olarak değiştirmiş.
Çünkü uzun ömür dilemek yeterli değil.
Uzun ömürlü olup yıllarca kendinde olmadan, hareket edemeden, acılar içinde yaşayanlar, ömrünce belaların, musibetlerin çattığı hayatlar da var.
Onun için hayırlı, bereketli, her türlü hastalıktan salim, her türlü beladan, fakirlikten, musibetten, kazadan selamette olan uzun ömür temennisi olan “es-Selamü aleyküm” demek sünnet olmuştur.
فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآَيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“…Herhangi bir eve girdiğinizde, Allah katından bereket ve iyi bir sağlık dileyerek kendinize selam veriniz. İşte Allah düşünesiniz diye âyetleri böyle açıklar. (Nur süresi ayet 24/61)
Uzun ömür dileme manasına gelen “Tehıyye” kelimesi yerine “Selam” gelmiştir.
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا
“O’na kavuştukları gün esenlik dilekleri "Selam" dır. Onlar için çok değerli mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab süresi ayet 33/44)
Gönlümüz, kafirlikten selamette olası için, gönlümüzü imanla süslemek, bütün organlarımız, imanın gereği olan Amel-i salihle çiçek açtırmak ve dilimizde bütün Müslümanlar arasında ayrım yapmadan selam vererek herkesin bu dünyada selamette olmasını dilemek en güzel hayat teklifidir.
Rabbimiz buyurur:
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Erkek veya kadınlardan, kim mü'min olarak salih amel işlerse onu (dünyada) güzel bir hayatla yaşatırız ve onun (âhirette) mükâfatını yaptıklarının en güzeliyle veririz.” (Nahl süresi ayet 16/97)
Bahçeli, tek katlı ev, eş, araba ve rahat hayat sürecek bir gelirden önce bize lazım olan, sağlam iman ve salih ameldir. Allah hepsini birden versin.
Bunlar sağlanınca her gün namazınızın son oturuşunda okuduğumuz Rabbena atina fiddünya haseneten…/Rabbimiz, dünyamızı güzel eyle, ahiretimizi güzel eyle ve bizi ateşin azabından koru” duasıyla bu dünyamız güzel olur, ahiretimiz de güzel olur, inşallah.
Biz Müslümanlar, iki dünyamızın da güzel olmasını istiyoruz namazımızda.
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآَخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ
“Hiçbir kimseye Allah'ın izni olmadan ölmek yoktur. (o ölüm) süresi belli bir yazıdır. Kim dünya nimetini isterse ona o nimetten veririz. Kim de âhiret sevabını isterse ona o nimetten veririz. Biz şükredenleri yakında mükâfatlandırırız.
وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ
“Nice nebilerin yanında birçok Rıbbiyyûn (Rabbe kul olan alimler) savaştılar da, Allah yolunda kendilerine isabet edenden dolayı ne gevşediler, ne yıldılar, ne de boyun eğdiler. Allah sabredenleri sever.
وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
“Onların dedikleri ancak şu idi: "Ey Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl, kâfir topluluğa karşı bize yardım et.”
فَآَتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآَخِرَةِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
Nihayet, Allah onlara dünya nimetini ve âhiret sevabının güzelliğini verdi. Allah iyilik yapanları sever.” (Al-i Imran süresi ayet 3/145-148)
Bu dünya nasıl olsa geçer, asıl olan sonsuz hayatta Rabbin rızasını ve cennetini kazanmaktır.
Ahirette kaybedenlerin halini anlatır ayetler:
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُمْ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“O gün, mü'min erkekle mü'mine kadınların nurlarını önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bu gün sizin müjdeniz, altından ırmaklar akan Cennetlerde ebedi olarak kalmaktır. İşte büyük başarı budur.
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آَمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُ
O gün münafık erkeklerle münafık kadınlar, iman edenlere: "Bize bakın da nurunuzdan bir parça ışık alalım." derler. Onlara: "Geri dönün de bir nur arayın" denilir. Derken aralarına kapısı olan bir sûr çekilir. Onun içinde rahmet, dışında azap vardır.
يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنْتُمْ أَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ
“(Münafıklar) Onlara bağırırlar: "Biz (dünyada) sizinle beraber değil miydik?" (Müminler): "Evet! Ancak siz kendinizi ateşe attınız, (bizim felaketimizi) beklediniz, (İslâm'dan) şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. Nihâyet Allah'ın emri geldi. O çok aldatan, sizi Allah ile aldattı." dediler.” (Hadid süresi ayet 57/12-14)
Müslüman, bütün Adem oğullarının bu ateşe düşmemesi için canını ortaya koyan, cehenneme insanları sevk edelere karşı direnen ve bu yolda ölürse şehitliği, en büyük rütbe sayan insandır.
Toplumların gelenek haline getirdikleri ve insanların faydasına olan şeyler, İslam’a aykırı olmayanları kabul etmiş, yanlışı olanları düzeltmiş.
Mesela, Kur’an-i Kerim indirilmeden önce cahiliyye dönemi Arapların, birbirleriyle selamlaşırken kullandıkları “Hayyakellah/Allah uzun ömür versin” sözünü selam olarak değiştirmiş.
Çünkü uzun ömür dilemek yeterli değil.
Uzun ömürlü olup yıllarca kendinde olmadan, hareket edemeden, acılar içinde yaşayanlar, ömrünce belaların, musibetlerin çattığı hayatlar da var.
Onun için hayırlı, bereketli, her türlü hastalıktan salim, her türlü beladan, fakirlikten, musibetten, kazadan selamette olan uzun ömür temennisi olan “es-Selamü aleyküm” demek sünnet olmuştur.
فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآَيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“…Herhangi bir eve girdiğinizde, Allah katından bereket ve iyi bir sağlık dileyerek kendinize selam veriniz. İşte Allah düşünesiniz diye âyetleri böyle açıklar. (Nur süresi ayet 24/61)
Uzun ömür dileme manasına gelen “Tehıyye” kelimesi yerine “Selam” gelmiştir.
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا
“O’na kavuştukları gün esenlik dilekleri "Selam" dır. Onlar için çok değerli mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab süresi ayet 33/44)
Gönlümüz, kafirlikten selamette olası için, gönlümüzü imanla süslemek, bütün organlarımız, imanın gereği olan Amel-i salihle çiçek açtırmak ve dilimizde bütün Müslümanlar arasında ayrım yapmadan selam vererek herkesin bu dünyada selamette olmasını dilemek en güzel hayat teklifidir.
Rabbimiz buyurur:
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Erkek veya kadınlardan, kim mü'min olarak salih amel işlerse onu (dünyada) güzel bir hayatla yaşatırız ve onun (âhirette) mükâfatını yaptıklarının en güzeliyle veririz.” (Nahl süresi ayet 16/97)
Bahçeli, tek katlı ev, eş, araba ve rahat hayat sürecek bir gelirden önce bize lazım olan, sağlam iman ve salih ameldir. Allah hepsini birden versin.
Bunlar sağlanınca her gün namazınızın son oturuşunda okuduğumuz Rabbena atina fiddünya haseneten…/Rabbimiz, dünyamızı güzel eyle, ahiretimizi güzel eyle ve bizi ateşin azabından koru” duasıyla bu dünyamız güzel olur, ahiretimiz de güzel olur, inşallah.
Biz Müslümanlar, iki dünyamızın da güzel olmasını istiyoruz namazımızda.
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآَخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ
“Hiçbir kimseye Allah'ın izni olmadan ölmek yoktur. (o ölüm) süresi belli bir yazıdır. Kim dünya nimetini isterse ona o nimetten veririz. Kim de âhiret sevabını isterse ona o nimetten veririz. Biz şükredenleri yakında mükâfatlandırırız.
وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ
“Nice nebilerin yanında birçok Rıbbiyyûn (Rabbe kul olan alimler) savaştılar da, Allah yolunda kendilerine isabet edenden dolayı ne gevşediler, ne yıldılar, ne de boyun eğdiler. Allah sabredenleri sever.
وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
“Onların dedikleri ancak şu idi: "Ey Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl, kâfir topluluğa karşı bize yardım et.”
فَآَتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآَخِرَةِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
Nihayet, Allah onlara dünya nimetini ve âhiret sevabının güzelliğini verdi. Allah iyilik yapanları sever.” (Al-i Imran süresi ayet 3/145-148)
Bu dünya nasıl olsa geçer, asıl olan sonsuz hayatta Rabbin rızasını ve cennetini kazanmaktır.
Ahirette kaybedenlerin halini anlatır ayetler:
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُمْ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“O gün, mü'min erkekle mü'mine kadınların nurlarını önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bu gün sizin müjdeniz, altından ırmaklar akan Cennetlerde ebedi olarak kalmaktır. İşte büyük başarı budur.
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آَمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُ
O gün münafık erkeklerle münafık kadınlar, iman edenlere: "Bize bakın da nurunuzdan bir parça ışık alalım." derler. Onlara: "Geri dönün de bir nur arayın" denilir. Derken aralarına kapısı olan bir sûr çekilir. Onun içinde rahmet, dışında azap vardır.
يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنْتُمْ أَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ
“(Münafıklar) Onlara bağırırlar: "Biz (dünyada) sizinle beraber değil miydik?" (Müminler): "Evet! Ancak siz kendinizi ateşe attınız, (bizim felaketimizi) beklediniz, (İslâm'dan) şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. Nihâyet Allah'ın emri geldi. O çok aldatan, sizi Allah ile aldattı." dediler.” (Hadid süresi ayet 57/12-14)
Müslüman, bütün Adem oğullarının bu ateşe düşmemesi için canını ortaya koyan, cehenneme insanları sevk edelere karşı direnen ve bu yolda ölürse şehitliği, en büyük rütbe sayan insandır.