Çok kabiliyetli, başarılı, kıvrak zekalı insanlarımız var. Ama bir şey eksik o da cesaret.
Her alanda ve her konuda cesaret eksikliği var.
En az kelime kullanarak en geniş anlamlı bir fıkra, nasihat, kıta, dörtlük yazıyor ama ya Temel’e havale ediyor, ya Nasdettin hocaya söyletiyor, ya Mevlana’ya yazdırıyor….
Aslında buluş kendinin.
O günlerde toplumun her kesiminin ilgi duyduğu bir olayı aydınlatacak bir hikaye yazıyor, onu “Mevlana demiş ki” diyerek yayıyor.
Bu günlerde yine Facebook’ta:
“Filan ülkenin bir Üniversitesinin girişindeki yazı:
Bir ülkeyi yok etmek için atom bombasına veya uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur.
Bunun için eğitim seviyesini düşürmek ve kopya çekilmesine müsaade etmek yeterlidir.
Bunun sonucunda:
Hastalar, doktorların elinde can verir.
Binalar, mühendislerin elinde çöker.
Para, ekonomistlerin elinde kaybolur.
İnsanlık, dinci akademisyenlerin elinde ölür.
Adalet, hakimlerin elinde yok olur.
Eğitimin çökmesi, bir ulusun çökmesidir”
Bunu yazan kimse, doğrudan “Ben derim ki” diyerek yazsaydı daha iyi olurdu.
Bu yazıları yazanlar, bu türden şiirler yazıp başkasının adını yazanlar aslında kabiliyetli insanlarımız ama kendi adıyla ortaya çıkma cesareti olmayan kıymetli madenlerimiz.
Bu verdiğim alıntıyı Googleye sordum, bir çok insanımız makalesinde kullanmışlar.
Çoğunluğu “Filan üniversitenin girişinde…” demiş, bir çoğu sanki kendi sözüymüş gibi vermiş, bazıları başka yerden aldığını tırnak işaretiyle belirtmiş.
Ama hiç biri ilk yazanını bildirmemiş. Çünkü bilinmiyor.
Kendinize ait olan pırlantayı, yakutu, mercanı, inciyi, altını başkasının cebine atmazsınız.
Bunların hepsi toprakta yetişir.
Ama fikirler, sizin aklınızda, kalbinizde, beyninizde, aldığınız kültürün içinde filizlenir, boy verir, parlar, dil veya kalem yoluyla insanlık aleminin ufkuna doğar.
Dünyanın en değerli kaşıkçı elması bile parlak bir fikirden değerli değildir.
Kaşıkçı elmasını ben 1970 yılında Topkapı Müzesinde görmüştüm hala orada yerinden kıpırdamadan duruyor.
Ama Ayetler, Hadisler, kibarı kelam, kelamı kibar/sözlerin büyükleri, büyüklerin sözleri, güneş gibi dünyayı dolanıyor.
Televizyonlar, radyolar, facebooklar, googlar, İnstagramlar, gazeteler, dergiler, telefon mesajları….. bu değerli kelamlara, hadislere, sözlere, laflara, lakırdılara hamallık yaparlar.
İyi de olsa kötü de olsa taşırlar.
Ama biz, iyi şeyler okuyalım, iyi şeyler bitirsin içimizde.
Gül eken gül koklar, kül döken kül koklar.
İçimiz iyi olursa dışımıza iyi sözler ve davranışlar çıkar.
Bunların da kaynağı Ayet ise Ayet olduğunu, Hadis ise Hadis olduğunu, bir büyüğün sözü ise onun adını, kendimize aitse onu da belirtmede fayda var.
İslam dinini bize nakleden Sahabe bu usulü 1400 yıl önce kullanmış.
1400 yıl sonra çağımız insanından bir çoğu başkasına ait olanı kendi malıymış gibi insanlığa sunma cüretini gösterirken bazıları da kendi gönül madeninde parlattığı güzel fikirleri başkasının adıyla piyasaya sürüyor.
İkisi de yanlış.
Yanlışta ısrar etmeyelim.