Çok yiğit insanlar tanıdım.
Gözünü budaktan sakınmaz, kınanmaktan çekinmez, doğru bildiği yoldan geri dönmez insanlar gördüm.
Geçen haftalarda konferans için gittiğim bir ilde Müftü efendiyi de ziyaret ettim.
Kanının dinine hükmettiği dönemlerde onu hiç kimse tutamazdı.
Kalp atışlarının yavaşlamasıyla beraber hizmet hızı da azalmış ve manastıra çekileceği yerde Müftülük binasına çekilmiş.
“Deve kalkmasın, çan ötmesin, eşkıya katırları ürkütülmesin, domuz karışımı etliye, kimyasallı sütlüye bulaşılmasın, eğ başını, görme işini, al maaşını” mantığıyla ruhbanlığa özenilmiş.
Benimle beraber eski Fazilet partisi Milletvekillerinden biri de vardı.
Müftü efendiyi eski Milletvekiline tanıtırken “Bir zamanlar mücahit idi, şimdi inzivaya çekildi” dediğimde başını biraz eğdikten sonra yüzünün kızarmasından memnun oldum.
Yüzünün kızarması, daha o heyecan damarlarının kapanmadığının işaretidir.
Çok az da olsa bazıları eski hizmet günlerini “Deliymişiz beeee” diye hatırlarken yüzü kızarmadığı gibi yaptığı haram işlerden de zevk alır hale gelmiş.
Bazı dostlarım da hep merkeze kendini koyduğundan, yıllarca uğraştan sonra arkasına baktığında bir arpa boyu yol almadığını gördüğünden hizmeti bıraktığıyla kendini zikre vermiş, şeyhinin dünyayı idare ettiğine inanmış öylece gönlünü eğlendiriyor.
Bütün bunlar yeni şeyler değiller.
Her peygamberin ümmetinde olan şeylerdir.
Benlik hiçbir zaman dinin önüne geçmemeli.
Damardaki kan, hiçbir zaman dine hükmetmemeli.
Din, damardaki kana yön vermeli.
İşte o zaman hem ibadeti, hem cihadı dengede tutan Eba Eyyub el-Ensari gibi yaşlı olmasına rağmen Medine’den kalkar, İstanbul’un fethine katılır.
Kanda yavaşlama olur, kanda katılaşma ve ağırlaşma olur ama dinde olmaz.
Allah yolunda hizmeti, cihadı bırakıp eve kapananlar, dairesine çekilenler, evini İtikaf yeri kılanlar bilsinler ki sevgili peygamberimiz, bir senenin yalnız on gününde Ramazan ayının yirmisinden bayram sabahına kadar İtikaf’a çekilirdi.
Hazreti Musa bir defalığına kırk gün Tur dağında Hak ile halvette oldu.
Peygamberler ve Allah’ın Salih kulları halk içinde Hakla halvette olurlar.
Hakkın emir ve yasaklarının halka hizmet olacağına yürekten inandıklarından halka hizmetin Hakka hizmet olduğuna inandıklarından her an halvette her an hizmette oldukları inancıyla hareket ederler.
Sevgili peygamberimiz buyurur:
الْمُؤْمِنُ الَّذِى يُخَالِطُ النَّاسَ وَيَصْبِرُ عَلَى أَذَاهُمْ أَفْضَلُ مِنَ الْمُؤْمِنِ الَّذِى لاَ يُخَالِطُ النَّاسَ وَلاَ يَصْبِرُ عَلَى أَذَاهُمْ
“İnsanların içine karışan ve onların eziyetine sabreden bir mü’min, insanların içine katılmayan ve ve onların eziyetine katlanmayandan daha hayırlıdır/faziletlidir” (Tirmizi, Sünen, K. Sfatül Kıyamet, bab 57, hadis no 2509, İbni Mace, Sünen, K.Fiten, bab 23, hadis no 4032Beyhaki, Süneni kübra, K. Adab’ül kadı, babül mü’minil kavi, Ahmet, Müsned, Abdullah bin Ömer hadisi)
Rabbimiz, bizi bize haber veriyor:
“Siz, insanlar için çıkarılan en hayırlı ümmet¬siniz. İyiliği em¬reder, kötülükten yasaklar, Al¬lah'a iman edersiniz. Ehli Kitap da iman etse idi, on-lar için daha ha¬yırlı olurdu. Gerçi içlerinden iman edenler vardır. Çoğunluk fasıktır.” (Âl-i Imran süresi ayet 110)