Evet, her Müslüman dininin görevlisidir.
Kelime-i Şehadeti, yani Eşhedü en la ilahe illallah, Muhammedün rasülüllah/Ben şahitlik yaparım ki, Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur. Muhammed onun elçisidir” bu kelimeyi tayyibeyi öğrenen her Müslüman, onu başta kendi eşine, çocuklarına, akrabalarına, komşularına, mahallesine, arkadaşlarına öğretmekle görevlidir.
Yalnız Arapçasını değil, Arapçasıyla beraber anlamını da bilmek ve öğretmekle görevlidir.
Fatiha süresini bilen onu öğretmekle görevli.
Bunu halkımız, farkında olmadan yapıyor.
Mesela, yeni kurulan bir semte, hemen bir cami yapma ihtiyacı kendiliğinden doğuveriyor ve bazen evlerden önce cami yapılıyor ve inşaat işçileri orada namazlarını kılıveriyorlar, bazen mahalle oluştuktan sonra yapılıyor.
Caminin minarelerinden günde beş defa Ezan-ı Muhammedi okunurken kulaktan eğitim yapılıyor.
Daha önce yazmıştım, Tefsir derslerine devam eden bir Noter, telefon etti ve yanıma geleceğini söyledi. Yanıma geldiğinde beraberinde otuz yaşlarında yapılı bir insan da vardı.
Hemen tanıttı, “Eski Sarkis, yeni adı Selim” dedi ve bu gün Müslüman olduğunu anlattı.
Nasıl Müslüman olduğunu sorduğumda “Ben çocukken babam öldü. Annem askere gidinceye kadar her Pazar kiliseye götürdü. Asker dönüşü dükkan açtım. Bir gün dükkanda dinler hakkında düşünürken kendime Hıristiyanlıkla ilgili ne biliyorum dedim hiçbir şey bilmediği gördüm. Yahudiliği hiç bilmiyordum. Müslümanlığa sıra gelince Ezanı baştan sona kadar içimden okudum.
Kendime dedim: “Yirmi yıldır anamla gittiğim kilise sana hiçbir şey öğretmemiş, dükkanın karşısındaki Müezzin sana Ezanı ezberletmiş, geç bu tarafa dedim ve hemen Notere koştum, o da beni buraya getirdi” dedi.
Avrupa’daki işçilerimizin ilk yaptığı işlerden biri hemen bulundukları kilisede Cuma namazı kılmak ve bu arada Cami yapmaya başlamak olmuştur.
Şu anda Avrupa’nın tamamında açılan cami sayısı, Kanuninin Viyana kuşatmasında kurduğu çadır sayısından fazladır.
Müslümanlığı temsil ise bildiklerinin ilerisindedir.
Fabrikası ve çalışanlarıyla doğrudan ilgilenen her Avrupalı patron şu gerçeği bilir: “Avrupalı işçilerin yüze doksan beşi çalar, fabrikadan hırsızlık aypar, Müslüman Türklerin yüzde biri veya ikisi çalar.
Ama bu durumu fabrikanın sahibiyle konuşan bir işçimiz patronun cevabını bana şöyle anlattı:
Patron diyormuş ki “bizimkiler akıllı, aldığı ücretin yeterli olmayan tarafını telafi ediyor. Siz akılsısınız.
Durumun bu olduğunu Avrupa’da çalışan her işçi bilir. Fabrikatörün yorumunu bilmeyebilir.
Haramların normal olduğu yerlerde haramı haram kabul edneler mahcup ve mağdur olurlar.
Allah Rahmet Eyelsin Adana vaizi Mehmet Bilgiç beyefendi, Milligörüşün Karaman Belediye Başkan adayı olduğunda çok az oyla kaybetmişti.
Nedeninin kendisine hayran olan cemaatten birine sorduğunda “Memedim, hocam, sen Belediye Başkanı olursan, Bakan bey Karaman’a geldiğinde içki içmezsin, Karamanın işler de yapılmaz.” Dediğini anlatmıştı.
İçki içmeyenin Müslümanlar tarafından bile dışlandırıldığı dönemlerden geldik bu günlere.
Yarından itibaren çocuklarınızı hemen cami imamına teslim ediniz.
Tatile gideceğiz derseniz, siz yine de camiye kaydediniz ve tatile gittiğiniz yerdeki camide de dersine devam etsin.
Fabrikada işçi olanlar, yemek tatilinde, servis otobüsünde dersinize devam edebilirsiniz.
Ben kendimden bir örnek evreyim: Haseki Eğitim Merkezinin üçüncü dönem Kursiyeri iken her gün sabah Haseki Eğitim Merkezine geldiğimde Hadis Usulunü şiirlerle anlatan Beykuni’nin eserinden bir tek beyit tahtaya yazardım.
Meraklı arkadaşlar o beyti defterlerine yazar ve o gün ezberlerler.
Önemli bir makamda görev yapan bir arkadaşımla karşılaştığımda, “Kitap hala ezberimde, unutmamak için araba sürerken tekrarlarım” dediğinde çok sevindim.
Siz de, sizi sevindirecek işler yapın.
Nasıl mı bu gün ve yarın kafayı bu hizmete takın Allah size bir yol değil yollar gösterecektir.
Rabbimiz buyurur:
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
“Uğrumuzda cihat edenlere elbette yollarımızı göstereceğiz. Muhakkak Allah, ihsan yapanlarla beraberdir.” (Ankebut süresi ayet 29/69)