Sevgili peygamberimizin, Medine’ye hicretinde ilk yaptığı şey Mescid-i Nebeviyi yapmaktır.
Dünyada randevu alınmadan, telefon edilmeden gidilebilen tek yerdirler camilerimiz.
Ablanızın veya ağabeyinizin evine akşam oturmasına gitmek isteseniz, telefon açıp müsait olup olmadıklarını sorarsınız.
Camiler için randevu gerekmediği gibi Müslüman olan herkese günde beş vakit davet vardır.
Davetlerde “İki kişiliktir” gibi bir sınırlayıcı söz veya yazı da yoktur.
Kâbe’yi ve Mescid-i Nebeviyi örnek alan ecdadımız, camileri, şehrin merkezine yapmışlardır.
Şehirlerde bütün yollar camiye çıkardı ve yol tarifi camilerle yapılırdı.
Sultanlar, paşalar, beyler, yeni kurulan şehir ve mahallelerin merkezinde cami yapıyor, etrafına da Medrese/Üniversite, hastane ve aşevi yaparken yine ecdadın yolundan yürüyen belediyeler, onları örnek alarak şehirciliğini sürdürüyor ama bazı belediye başkanları da merkeze bankaları, döviz bürolarını, kuyumcuları ve holdingleri koyarak ifsada, sömürüye meydan açıyor.
Müftülük binaları hükümet konağına yüz metreden uzak olmamasına dikkat etmeli.
Ucuza arsa buluyoruz diye şehir dışına taşınan müftülük binaları ve içindekiler halktan kopuyorlar, derhal kapatılmalı ve şehrin kalbine taşınmalı.
Her sene hatimle namaz kıldıran mübarek müftülerimiz var ama çoğunluğu vaaz dahi yapmadan yalnız bürokratik işleri “Ne deve kalksın, ne çan ötsün”, “Suya sabuna dokunmayın çağdaş kirlenme devam etsin” havası içinde yürütüyor.
Müftülerimiz, vaizlerimiz ve imamlarımız için ayrı ayrı müfredat yapılsın ve takip edilsin.
Kur’an-i Kerim baştan, sona kadar müfredata alınsın.
Başka bir şehre tayini çıktığında müfredatı takip etsin.
Böylece hem hocamız, hem halkımız birkaç sene içinde Kur’an-i Kerimi baştan sona okumuş ve dinlemiş olurlar.
Aynı şekilde Buhari, Tecridi Sarihi de müfredata alınır ve devam edilirse Hadis dersleri de yapılmış olur.
Bir de Fıkıh kitabı müfredata alınırsa, cemaatin mezhebin de gözetilerek Hanefi veya Şafii…mezhebine göre dersler başlarsa birkaç sene içinde baştan sona kadar anlamış ve anlatmış olur.
İmamlarımız çevrede yaşayan nüfusun oranına göre cemaat sayısının yüksekliği ve yükselttiği oranda tayin ve terfilerinde önceliği hak etsin.
İslam Enstitüsünde okurken imamlık da yapıyordum.
Benden önce imamlık yapan, Abdürrahman isimli bir öğrenci, sabah namazında ezanı okuduktan sonra ayırım yapmadan bütün evlerin ziline basar, camiye beklediğini söylermiş.
Biraz zor olmuş ama bir kişi hariç, mahallenin tamamını namazı cemaatle kılmaya alıştırmış.
İnşaatçı hocalar değil, inşacı hocalar değerlendirilsin.
Bulunduğu köy veya mahalleyi olumlu yönde değiştirenler her yıl ödüllendirilsin.
Müezzinlerimizin, Namaz süreleri, Ayet’el-Kürsi, Ezan, Kamet ve Tesbihatta okuduklarının manasını genişçe öğrenmeleri sağlanmalı.
İmtihanlarda not verilmeli, güzel Ezan okumasından önce, sese yüklenen davet samimiyeti/içtenlik aranmalı, daha sonra ses ve seda da güzellik istenmeli.
25 yılda bir defa Kur’an tefsiri değil, namaz sürelerinin tefsirini okumadan emekli olan Müftü, vaiz, imam ve müezzinlerimizin olduğunu hatırımızdan çıkarmayalım ve çaresine bakalım.