“Dünyanın en tatlı şeyi nedir?” demiş, karşısındaki, “Dildir” demiş.
“Peki, en acı şeyi nedir?” demiş, “Dildir” diye cevap vermiş.
Kalemin yazdıklarını da dilin söyledikleri olarak kabul edelim.
Dilimizden ve kalemimizden dökülenler, aslında bizim içimizde biriktirdiğimiz iyilikler veya kötülüklerdir.
Onun için dilimiz ve kalemimizin iyilikler, aydınlıklar, mutluluklar, faydalı bilgileri güneş huzmeleri gibi saçması için içimizin tertemiz, mutlu, umutlu, cömert, bilgiyle dopdolu olması gerekir.
İçimizin kirlenmesi, suyun kirlenmesinden, havanın kirlenmesinden…daha tehlikelidir.
Çünkü havayı ve suyu kirletenler, dünyayı ahiretten daha çok severek içini kirletenlerdir.
Kutuplardaki bembeyaz buzulları kirletenler, Türkiye’deki mülteciler değildirler.
Dilimize ve kalemimize sahip olalım.
Acemi şairin şiir yazarken kafiyeyi tutturamayınca “Boş olsun Safiye” dediği gibi kafiye hatırına hanımını boşayan gibi makam, para, şöhret…gibi şeyler için gelene “ağam” gidene “paşam” diyerek izzetini, iffetini ayaklar altına almamaya dikkat etmeli.
Ağzımızdan, gözümüzden, kulağımızdan, elimizden, ayağımızdan meydana gelen her iyilik ve kötülüğü yazan Meleklere “Kiramen Katibin/Yazıcı Melekler” denir.
İşte o meleklerin görevini bize haber verirken Rabbimiz,
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيد
“Söylediği her sözde muhakkak yanında hazır bir gözcü vardır.” Buyurur. (Kaf süresi ayet 50/18)
Yani bütün organlarımızı temsilen dilimizin söylediklerinin kayda geçtiğini haber veriyor Rabbimiz.
Sevgili peygamberimiz de:
عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ : مَنْ يَضْمَنْ لِي مَا بَيْنَ لَحْيَيْهِ وَمَا بَيْنَ رِجْلَيْهِ أَضْمَنْ لَهُ الْجَنَّةَ.
“İki çene arasındaki konusunda bana garanti verene ben de cennetin garanti olduğunu söylerim” buyurmuş. (Buhari, Sahih, K. Rikak, bab 23)
يَا مُعَاذُ هَلْ يُكِبُّ النَّاسَ عَلَى وُجُوهِهِمْ فِي النَّارِ ، إِلاَّ حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ
Sevgili peygamberimiz, değerli arkadaşlarından Muaz’a “(Allah ondan razı olsun):
“Muaz, İnsanları cehenneme yüzüstü atan, dillerinin hasadı/ürünüdür” buyurmuş. (İbni Mace Sünen, K. Fiten, bab 12)
قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا النَّجَاةُ قَالَ « أَمْسِكْ عَلَيْكَ لِسَانَكَ وَلْيَسَعْكَ بَيْتُكَ وَابْكِ عَلَى خَطِيئَتِكَ
“Kurtuluş nedir Ya rasülellah? Denildiğinde “Dilini tut” buyurmuş sevgili peygamberimiz (Tirmizi, Sünen, K. Zühd, bab 61)
Dilimizi baş kestirmek için değil, savaşı kesmek için kullanacağız.
İnkar, yalan, iftira, gıybet, eğrileri doğru, doğruları eğri göstermek, zalimi mazlum, mazlumu zalim yapmak, halıyı haksız, haksızı haklı çıkarmak için kullanmayacağız.
Hakkın hatırı için, haksızın karşısında hakkı haykıracağız.
Zalimin zulmünü gidermek için el ve dilimizi kullanacağız.
Gevezelikten, yardakçılıktan, goygoyculuktan, yağcılıktan uzak duracağız.
Sevgili peygamberimizin şu tavsiyesine uyacağız:
وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا ، أَوْ لِيَصْمُتْ
“Kim Allah’a ve ahirete iman ediyorsa ya hayırlı söz söylesin veya sussun” (Buhari K. Edeb, bab 31)