Mahmut TOPTAŞ
Bu günlerde Facebook’ta güzel bir metin paylaşılıyor. İlk
yazanı kim bilmiyorum ama paylaşanlar, özetleyerek veya genişleterek
yayınlıyorlar.
Metin, benim kısaltmama göre, biri saygı duyduğu birine “Bir
kitabı okudum, bitirdim ama aklımda hiçbir şey kalmadı” demiş.
O değerli zat da “Yediğin bir şey de yerken ağzına, damağına
bir tad bırakır, midene iner ve dışına çıkar, sonra ne yediğini unutursun ama o
yediğin şey, beynine, kalbine, saçına, tırnağına, her hücrene gıda olur, ilaç
olur ama sen farkında bile olmazsın.
İşte okuduklarımız da öyledir.
Okumaya devam” demiş.
İbni Haldun, Mukaddimesinin altıncı bölüm elli yedinci
faslında, bu konuya değinir.
Okuduklarımızın, yazılarımıza ve konuşmalarımıza etkili
olduğunu söyledikten sonra dil ve edebiyat uzmanı Ebu Abbas’a, okuyacağım
şiirin şairini söylemeden, İbniNahvi’nin şu şiirini okudum:
لمأدرحينوقفتبالأطلال ... ماالفرقبينجديدهاوالبالي
“Harabelerin önünde durduğum zaman
Eski ile yeninin arasındaki fark nedir bilemedim”
Ebu Abbas dil konusunda uzman biriydi. Daha kasidenin
ilerisini okumadan hemen, “Bunu yazan “Bir Fakih/Hukukçudur” dedi.
“Nereden bildin?” dedim.
Arabın şiir geleneğinde “me’l-farku/Fark nedir” deyimi
yoktur, bunu Fakihler kullanır” der.
Gerçekten de İbni Nahvi Fakih/Hukukçu idi” diyor.
Daha önce size tanıttığım, Müslüman olan Amerikalı hanıma
“Amerika’da ne yapardın” dediğimde, “Okullarda tek kişilik tiyatro oynarım, yaz
tatilinde çok pahalı liselerin öğrencilerinden on-onbeş kişilik guruplarla bir
haftalık kamp yaparım.
Ben onlara ilk gün bir hikayeyi okurum. Ondan sonra her
öğrenci o okuduğum hikayeyi arkadaşlarına anlatır ve ben kayda alırım.
Aynı öğrencilerle lise ikinci sınıfta tekrar kamp yaparız ve
yine aynı hikayeyi anlatmalarını isterim, hepsi anlatır, ben kayıt yaparım.
Sonunda geçen sene anlatması ile bu seneki anlatımı
arasındaki farkları hep beraber tespit ettikten sonra bu farkların sebebini
açıklarım ben onlara.
İkinci sınıfta okuduğunuz şu şu dersler, seni etkiledi ve
sen aynı hikayeyi bu sene şöyle anlattın” derim.
Böylece yaz boyu birer hafta olarak birkaç guruba bu
hatırlatmayı yaparak paramı kazanırdım, onlarda donanımlı olarak liseden mezun
olurlar” dedi.
Biraz zahmetli olacak ama İmam-Hatip lisesi, düz lise,
teknik lise, Anadolu lise, ticaret lisesi, Sanat okulu, kolej gibi
liselerimizde bunu deneyecek biri çıkmalı.
Mesela, Kur’an-i Kerimden, Bakara süresinde geçen Talut ile
Calut olayını tefsirlerden derleyerek anlattıktan sonra her birinin anlatması
istense ve anlattıkları videoya alınsa.
İkinci sene aynı olayı anlatmasını isteseler ve aradaki
anlatım farkının hangi derslerden hangi kelimelerin bu anlatıma girdiği
anlatılsa da okuduklarımızın farkına varsak.
Yediklerimiz konusunda epeyce Profesörümüz, şu yeşillik
beyninize, kalbinize, böbreğinize şu türden faydalı katkıları oluyor…diye bütün
televizyonlarda anlatıyorlar.
Biri de okuduklarımın, siyasilerdeki etkisini,
şairlerimizdeki etkisini, sanatçılarımızdaki..etkisini gösteriverse.
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hükmüne râm ol...
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”
********
“Yâ Rab, o harîminde yüzen Dürr-i Yetîm'in
Tâhaşre kadar Şer’i yetîm olmasın... Âmin!” gibi beyitleri
yazan Mehmet Akif Ersoy merhumun, her kelimesinde, bir çok Ayet ve Hadis’in
nuru görüldüğünden vefatının üzerinden 83 yıl geçmesine rağmen her gün
Türkiye’de en fazla anılan, hatırlanan Şair özelliğini korumaktadır.
Yaratana baş kaldıranların şiir ve kitaplarıyla yetişenlerin
siyasette ne kadar cüce, şiirde ne kadar kısır kaldıkları görüldüğü gibi bu
kısır düşüncelerle İslam’a sataşanları bu gün kimse hatırlamamaktadır.
Ezeli ve ebedi olan Allah cellecelalühün tabiat kanunları
ile şeriat kanunlarını okuyup, onlara göre hareket edenler, idarede Fatih
Sultan Mehmet gibi, Mimaride Sinan gibi, Şiirde Akif gibi ve her dalda öncü
olanlar gibi hem bu dünyada hem ahirette inşallah güzel bir hayat yaşarlar.