“Adalet”
kelimesini duyduğunuzda veya okuduğunuzda aklınıza ilk gelen nedir?
Hükümette
olanların dilinde “Adalet”, muhalefetin dilinde yine “Adalet”. “Adalet herkese
lazım” cümlesi de çok çiğnenen sakız gibi çürüdü ama adaleti gören olmadı.
Çünkü
herkes adaleti başkasından bekliyor. “Adalet herkese lazım” diyenler de, Adalet
Bakanlığı’nı, adalet saraylarını, hakimleri, savcıları ve polisleri
hatırlarlar.
Türkiye
için söylüyorum, “Adalet” deyince bu adalet nimetini 82 milyon her vatandaşın
hava gibi, su gibi, ekmek gibi ihtiyacı olduğu, havanın devletten beklenmeden
her canlının soluduğu gibi adaleti de 82 milyon her kişinin soluması ve adil
olması gerektiği, söz ve davranışlarıyla etrafına güneş ışınları gibi adalet
yayması gerekir.
“Ben
Müslümanım” diyen herkesin, konuşurken de adil olmasını emreder Rabbimiz:
“… Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. Hiçbir
kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyiniz. Akrabanız dahi olsa konuştuğunuz
vakit adil olun. Allah’a olan sözünüzü yerine getirin. Öğüt alasınız diye Allah
bunları size vasiyyet etti.” (En’am Sûresi, ayet 6/152)
Bey,
öbür odadaki hanımını, hanım da balkondaki beyini çağıracağında bey, “Hanım”
kelimesini yüksek sesle söylerken sesine stres gazı, küslük kokusu yüklerse
karşılığını ona göre alır.
Hanım
da “Bey” diye çağırırken, aşağılama rengi,
iğneleme ahengi verirse yine karşılığı o dozda olacaktır.
Onun
için, evde, dairede, mahkemede, sanat evinde, uçakta, vapurda, otobüste özetle
her yerde sözlerimiz bile adaletli, yani dengeli olacak.
Küçük
iki çocuğunuzu veya torununuzu kucağınıza almak istediğinizde ikisi de aynı
odada ise ikisini birden alınız.
İlkokula
gitmeyen torunlardan biri bir lira istedi verdim. Öbürüne de vermem gerek
diyerek ona da iki elli kuruş verdim. Küçük yaşta olan bu miniklerden bir lira
alanı “Dede, ona iki tane verdin” dedi.
İşte
o günden beri para hesabı bilmeyen küçüklere bu ayrıntıya da dikkat ederek
vermeye çalışıyorum.
Yetmiş
yıl sonra, dört yaşında iken yarım ekmek veren, ama dayısının oğluna bir ekmek
veren anneannesine söylenen bir dostum var benim.
Ailede,
komşuluklarda, arkadaşlıklarda bu türden ince adaletlere de dikkat edersek,
mahkeme kapıları işlememekten küf bağlayabilir.
Tabiattaki
dengeyi, sosyal hayattaki dengeyi gözetecek ve kimsenin gönül telinin kırılması
değil, üzülmesine izin vermemeye dikkat edelim.
Bundan
sonra “Adalet adamları” derken her Müslüman’ın adalet adamı olması gerektiğini
anlayacak, herkes bulunduğu yerde adaletini gösterecek.
Tarihimizde
Sübkî diye bilinen (ö. 771/1370) değerli bir âlimin
“Tabakatü’ş-Safiiyyet’ül-Kübra” isimli on ciltlik ansiklopedik Şafii âlimleri
kitabında İzzeddin bin Abdüsselam isimli Mısır kadısı (d. 577 (1181 - ö.
660/1262) olarak Memlükler/Kölemenler devletinin kuruluşunda ağırlığını koyar
ve her şeyi göze alarak “Köleden, Melik/Kral olamaz” der ve krallık
sıralamasında olan bütün Memlük beğlerini önce açık artırmayla satışa çıkarıp
kendilerini satın alıp hür olduktan sonra melik/kral olabileceklerini söyler.
Kralın
yardımcısı olan Kölemen’in biri, hakimin kapısına dayanır ve kafasını kesmek
ister.
Hakim,
dışarı çıkıp yüzüne dikkatlice baktığında
Kral
yardımcısı Kölemen’in elinden kılıcı düşer, bütün mafsalları titremeye ve
ağlamaya başlar. Hakimden af ve dua isteyerek satılmayı ve kendisini satın alıp
hür olmayı kabul eder. Yüksek fiyatlarla satar ve toplanan parayı halkın
çıkarları için kullanır. Ondan sonra melik olmasına izin verir.
“İzzeddin
bin Abdüsselam” diye meşhur olan bu âlimin lakabı da “Baiu’l-Ümera” veya
Baiu’l-mülük/Kralları satan adam” olur. (Sübki, Tabekatü’ş-Şafiiyyet’il-Kübra
8/216)
Cengizhan’ın oğlu Arap kaynaklarında Sümut
veya Eşmut’un saldırılarına karşı hazırlık için kralın, halktan yardım toplama
toplantısında halka vergi yükleyeceklerinde, İzzeddin bin Abdüsselam şöyle der:
“Devleti yönetenlerin ve askerlerin ellerinde,
-Harp silah ve aletleri hariç- kasalarında biriken altın, gümüş ve ziynet
eşyaları tükeninceye kadar harcasınlar. Onlar tükenince ve de halkla aynı
seviyeye gelince, eğer ihtiyaç olursa ülkedeki herkesin mal ve canlarını bu
yola koymaları vacip olur” demiş ve yardımı devletlilerden başlatmış. (İbni
Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye hicri 657’nci yıl olayları)
Bu
İzzeddin bin Abdüsselam merhumun bu davranışı, günümüz hocalarının kulaklarına
küpe olsun da, birbirleriyle çekişmeyle vakit öldürmesinler...