Mustafa UYSAL
Emekli İmam Hatip
Avrupa’dan dönüş yapmış, Mut caddesinde dükkan açmıştı.
Mobilet parçası satardı.
Tevazu kelimesi ceketi kadar, üzerine oturan bir abimizdi.
Okuma yazması vardı.
Derviş mi derviş biriydi.
Aşırı utangaç, edepli bir mümindi.
Cumaları acil bir işi yoksa,
Konya’ya Tahir hocamızı dinlemeye giderdi.
Burada olduğu Cumaların birinde
Rast gelmiştim.
Cumadan çıkan beş İmam Hatipli öğrenci dükkânındaydı.
Onlara birer avuç kuru üzüm, onar (10 TL .) Lira para vermişti.
Hacca görevli gidiyorum.(1996)
Veda için uğradım.
Dediği şu :
Tahir Hocama selam söyle.
Abi Mescid’i Haram’da,
Tahir hoca ve ben.
Nerde nasıl.
Ne mümkün diyecektim ki,
Sustum ve aleyküm selam dedim.
Ben bu yaşıma kadar, Tahir hocayı otuz metre uzak'tan iki defa gördüm.
Hac'dayız.
Bin bir telaş içinde günler geçiyor.
Kâbe ye selâm salanların,
selâmını arz edip, afları için dua ediyorum.
Bir sabah namazı için son kattayım.
Oradan aşağının seyrine doyum olmaz.
Vakit oldukça erken.
Hafif sağ arkadan bir gurup yaklaştı.
Döndüm, bir baktım ki, ortada Tahir hoca, etrafında otuz kadar Türk geliyorlar.
Yan tarafıma oturdular.
Çoktan unuttuğum selâm aklıma geldi.
Kendi aralarında sohbet'e başladılar.
Nasıl söyleyeceğim?
Tahir hoca denince ben'im aklıma “heybet ve hitâbet” gelir.
Söz boşluğu kolluyorum.
Buldum ve hemen;
- Hocam affedersiniz üzerimde bir emanet var arz etmek isterim.
- Buyurun dediler.
Ben Karamanlıyım.
Bir esnaf büyüğümüz gelirken,
Size selâm gönderdi.(İsmen söyledim Sami döker abiyi)
- Ve aleyküm SELAM.
Sizde biz'den selam götürün kardeşimize.
Fakat dondum kaldım.
Harem’i şerif'te, Tahir Hocamıza denk gelmek,
Endonezya’da bir karamanlıya denk gelmekten daha zor bence.
Döndüm .
Hoş geldiniz de.
Abiye bir başka sarıldım.
Öğrendim ki, ciğerin yana yana bir şey istersen, olmazı yoktur.
Aşk’ta, yananları, ateş yakmazmış derler ya,
Bence doğru.
Sağlıcakla kalın.