Mustafa UYSAL
Altmış km.uzakta bir dağ köyü olsa.
Orada bir sığınağım olsa.
Tam bugünkü gibi bir sonbahar günü çekip gitsem oraya.
TLF. çekmese.
Köy çam ormanının ortasında kalmış bir yer olsa.
Çam ağacı hışırtısı, kuş sesleri, köpek havlaması,
koyun kuzu melemesi,dışında ses olmasa.
Sabah ezanla kalksam, iliklerime kadar üşüsem.
Sabah onbir gibi köyün dışında,
bir ardıç ağacına sırtımı versem ve Cüceloğlu okumaya başlasam.
Üç yüz metre ilerde,
Otuz kadar koyun kuzu olsa.
Onları güden bir hanım,
sol kolunda dolalı yün yumağı, kirman eğirse.
Beş yaşında küçük oğlu Muhsin, elinde peynir sıkmasını iki eliyle tutuyor olsa.
Evin küçük köpeği Yaman,
Muhsinin elindeki sıkmaya bakıp bakıp, kuyruğunu sallasa.
Muhsinin gözü annesinde olsa.
Ben Cüceloğlu'ndan başımı kaldırıp, koyun ve kuzuları seyre dalsam.
Her kuzu kendi annesinin yanında yayılsa.
Bir tanesi acele ters dönüp,
ön dizlerini kırıp, kuyruğunu sallaya sallaya anasını emse.
Ben,
"ANALI KUZUNUN, KUYRUĞU YAĞLI OLUR".
özdeyişini hatırlasam.
Yanımdaki küçük radyomu açsam,
Düt, düüt, düt sesinden sonra, saat 14.00 haberleri veriyoruz dese.
Meteoroloji uyardı;
Ülkemizde bir ay süreyle yağmur bekleniyor dese.
Sırt üstü uzansam ardıç ağacının altına.
Gökyüzünde yağmur yüklü mor bulutlar görsem.
Radyomda Yıldırım bekçi den türk sanat müziği başlasa.
Yarım saat sonra,hafiften rüzgâr esintisiyle beraber gök gürültüsü ve yüzüme düşen bir kaç damla yağmur la hemen toparlansam.
Hay maşallah barekellah yağdır mevlam diyerek eve koşarken, taş'a dakışıp düşsem.
Allah diyerek güç belâ doğrulup, kendimi eve atsam.
Zığır, zığır, zığır yağmur yağsa.
Topraktan o bayıltıcı koku etrafı kaplasa.
Ben şükürler olsun diyerek, gözyaşları mı tutamasam.
Bu yağmurda kerpiç evde nasıl güzel uyunur diye düşünürken,
Hatun seslense:
Mutfağa gel.
Tereyağlı mercimekli bulgur pilavını,
Köy domatesli, bol soğanlı, acı yeşil biberli, salatayı yer sofrasında hazır bulsam.
Bağdaş kurup soframa otursam.
Yanıbaşında kırmızı testide köy suyu olsa.
Ocakta odun ateşindeki çaydanlıktan tıkırtılar gelse.
Dışardaki yağmur şiddetini iyice artır sa.
Biz; Allah'ım âfâtından koru diye dua etsek.
Çok şiddetli gök gürültüsü olsa.
Bir yerlere yıldırım düşmemiştir İnşallah desek.
Bir metreye bir metre penceremden dışardaki yağmuru seyrederken,
demlice çayımdan bir yudum alıp oh be dünya varmış desem.
Efendim bendeniz,
İnsan ömrünü mevsimlere benzetirim.
İlk Yirmibeş ilkbahar.
İkinci Yirmibeş yaz.
Üçüncü Yirmibeş sonbahar.
Dördüncü Yirmibeş de kış oluyor.
Bu hesaba göre biz sonbaharın sonunda sayılırız.
Bir sonbahar günü bu bir günlük köy hayalimi, çok görmediniz umarım.
Rahmet olan, yağmurlu günler niyaz ediyorum Rabbimden.
Sağlıcakla kalın.
Altmış km.uzakta bir dağ köyü olsa.
Orada bir sığınağım olsa.
Tam bugünkü gibi bir sonbahar günü çekip gitsem oraya.
TLF. çekmese.
Köy çam ormanının ortasında kalmış bir yer olsa.
Çam ağacı hışırtısı, kuş sesleri, köpek havlaması,
koyun kuzu melemesi,dışında ses olmasa.
Sabah ezanla kalksam, iliklerime kadar üşüsem.
Sabah onbir gibi köyün dışında,
bir ardıç ağacına sırtımı versem ve Cüceloğlu okumaya başlasam.
Üç yüz metre ilerde,
Otuz kadar koyun kuzu olsa.
Onları güden bir hanım,
sol kolunda dolalı yün yumağı, kirman eğirse.
Beş yaşında küçük oğlu Muhsin, elinde peynir sıkmasını iki eliyle tutuyor olsa.
Evin küçük köpeği Yaman,
Muhsinin elindeki sıkmaya bakıp bakıp, kuyruğunu sallasa.
Muhsinin gözü annesinde olsa.
Ben Cüceloğlu'ndan başımı kaldırıp, koyun ve kuzuları seyre dalsam.
Her kuzu kendi annesinin yanında yayılsa.
Bir tanesi acele ters dönüp,
ön dizlerini kırıp, kuyruğunu sallaya sallaya anasını emse.
Ben,
"ANALI KUZUNUN, KUYRUĞU YAĞLI OLUR".
özdeyişini hatırlasam.
Yanımdaki küçük radyomu açsam,
Düt, düüt, düt sesinden sonra, saat 14.00 haberleri veriyoruz dese.
Meteoroloji uyardı;
Ülkemizde bir ay süreyle yağmur bekleniyor dese.
Sırt üstü uzansam ardıç ağacının altına.
Gökyüzünde yağmur yüklü mor bulutlar görsem.
Radyomda Yıldırım bekçi den türk sanat müziği başlasa.
Yarım saat sonra,hafiften rüzgâr esintisiyle beraber gök gürültüsü ve yüzüme düşen bir kaç damla yağmur la hemen toparlansam.
Hay maşallah barekellah yağdır mevlam diyerek eve koşarken, taş'a dakışıp düşsem.
Allah diyerek güç belâ doğrulup, kendimi eve atsam.
Zığır, zığır, zığır yağmur yağsa.
Topraktan o bayıltıcı koku etrafı kaplasa.
Ben şükürler olsun diyerek, gözyaşları mı tutamasam.
Bu yağmurda kerpiç evde nasıl güzel uyunur diye düşünürken,
Hatun seslense:
Mutfağa gel.
Tereyağlı mercimekli bulgur pilavını,
Köy domatesli, bol soğanlı, acı yeşil biberli, salatayı yer sofrasında hazır bulsam.
Bağdaş kurup soframa otursam.
Yanıbaşında kırmızı testide köy suyu olsa.
Ocakta odun ateşindeki çaydanlıktan tıkırtılar gelse.
Dışardaki yağmur şiddetini iyice artır sa.
Biz; Allah'ım âfâtından koru diye dua etsek.
Çok şiddetli gök gürültüsü olsa.
Bir yerlere yıldırım düşmemiştir İnşallah desek.
Bir metreye bir metre penceremden dışardaki yağmuru seyrederken,
demlice çayımdan bir yudum alıp oh be dünya varmış desem.
Efendim bendeniz,
İnsan ömrünü mevsimlere benzetirim.
İlk Yirmibeş ilkbahar.
İkinci Yirmibeş yaz.
Üçüncü Yirmibeş sonbahar.
Dördüncü Yirmibeş de kış oluyor.
Bu hesaba göre biz sonbaharın sonunda sayılırız.
Bir sonbahar günü bu bir günlük köy hayalimi, çok görmediniz umarım.
Rahmet olan, yağmurlu günler niyaz ediyorum Rabbimden.
Sağlıcakla kalın.