Mustafa UYSAL
Emekli İmam Hatip
19. Ekim salı akşamı 19.30 itibariyle memleketteyim.
Hani biz'de bir söz vardır.
Yediğin, içtiğin, sen'in olsun kalanını anlat biz'e.
Klasik olacak ama,
Avrupanın bir şeyini seviyorum,
TÜRKİYE me dönüşünü...
Vaktiyle 2004 te Almanya dan döndüğümde bir müdür arkadaşım sormuştu.
Hocam neler gördün.?
Demiştim ki:
Müdürüm burda gördüklerimin hiç bir'i orda yok.
Orada gördüklerimde burada yok.
Müdürüm merak etti.
Hayırdır burada olup ta orada olmayan ne olabilir.?
Mesela,
Komşuların herşeyi ni atarak, mezbelelik hâline getirdiği boş arsa orda hayal bile edilemez.
Parkta poşet, içecek kutusu, izmarit, çekirdek yığını vs.vs. imkân dışı.
Gidiş yolundan gelen,
Geliş yolundan giden,
kırmızı da geçip te, kavun içiydi diyene rastlamak mümkün değil.
Müdürüm ya tersinde ne var demişti.
Tahsilli vatandaşlar,
Zenginmi zengin bir devlet,
Özgüvenli bireyler,
Acımasız kurallar ve disiplin,
Kuralları çiğneyemeyen fertler.
Her evde üç adet atık çöp bidonu.
Çim saha güzelliğinde boş arsa.
Ölmeyi istetecek kadar bakımlı mezarlık.
Anladım hocam demiş ti müdürüm ve ilâve etmişti,
Desene biz daha uzun yıllar....
Maalesef.
Ya Hollanda.?
Vardığımızda yağışlı ve soğuk bir hava vardı.
Gelirken silecekleri sürekli çalışmak zorunda bırakan yine yağmur.
Öğleye yakın hafif bir güneş o kadar.
Zaten sular içinde bir ülke.
Beton veya taştan tek avlu duvarı göremedim.
Her taraf yeşil ve özenle budanmış çitlerden oluşan duvarlar.
Toprak görünmüyor.
Kanal üstü köprü var.
Köprü açılıyor gemi geçiyor.
Kapanıyor araba geçiyor.
Ona kapanıyor tren geçiyor.
Tabii'ki uygun yerden yayalar geçiyor.
Bizim İsmetpaşa caddesinden bir dolmuş zor geçiyor.
Onada ilerde nazar edeceğiz galiba.
Elin memleketini medh-ü senâ edip,
ülkemi yerdiğimi düşünen YOKTUR İnşallah.
Bizim Kadir bey diyor ki;
Hocam burada koyunlar bazen düşüyor kalkamıyor.
O kadar semizler yani.
On altı bin nüfuslu yerde sekiz adet çim saha varmış, antrenman için, bunuda Kadir bey söyledi.
Bir ibretlik hikâye ile bitirelim.
Manyanlı Ali Çolak bey le tanıştım.
O anlattı.
Bir ayakkabı almış.
Sekiz ay giymiş.
Birinin burun kısmı hafif kalkmış.
Sürekli aynı yerden alıyormuş ayakkabısını.
Tekrar varmış yeni bir ayakkabı almak için.
Mağaza sahibi tanıdı ben'i diyor Ali bey.
Sen bunu alalı çok olmadı diye hatırlıyorum demiş. Sekiz ay oldu demiş oda.
Şuradan yeni bir ayakkabı beğen ve giy der mağaza sahibi.
İtiraz kâr etmez.
Gerekçe...
Üretici firmanın biz'e garantisi var.
O firmanın itibarı var.
Ve benim sizin yanınızda bir güven durumum var.
Ayakkabı beğeniyorsunuz der Hollandalı.
Aldım hocam şu ayakkabılarım onun verdikleri dedi Ali bey.
Gülüştük bu duruma cami cemaati olarak.
Niye güldüğümüzü anında tahmin ettiğinizi biliyorum.
İnanmak zor geliyor değilmi dostlar.
Zor ama gerçek bu.
Darısı başımıza diyelim bari umutsuzca.
Sağlıcakla kalın.