Ulvi EMRE
Bugün dünya üzerinde dillerini kaybettikleri için, milliyetlerini, öz benliklerini kaybetmiş milyonlarca TÜRK vardır.
Küçük bir ada devleti olan İngiltere, bütün dünya ya dilini kabul ettirip, dünya dili haline getirirken, 600 yıl üç kıtada hüküm süren Osmanlı Türkleri fethettikleri yerlere kendi dillerini öğretmek yerine, onların dillerinden özellikle de Arapça ve Farsça’dan kelimeleri alıp bir Osmanlıca türetmişler ve kendi öz dilleri olan Türkçe’yi yok saymışlardır. Bir Karamanoğlu Mehmet Bey çıkıp o meşhur fermanını yayınlamasaydı, bugün Türkçe diye bir dil kalmayacaktı.
Dün Atatürk sayesinde, güzel Türkçemizi "Yabancı diller boyunduruğundan" kurtarmaya çalışırken, dilimiz, güzel Türkçemiz bugün başka yabancı dillerin istilasıyla karşı karşıyadır. Bu durumu görüpde tedbir almayı düşünecek bir tek umut ışığı da görülmemektedir.
Dün üniversitede okurken, kitaplarımızda ki Arapça ve Farsça kelimelerin anlamlarını yanımızda taşıdığımız sözlüklerden öğrenip, kitabın yanına yazarak okuduklarımızı anlamaya çalışırdık. Hatırımda kalan ve unutmadığım bir cümleyi sizlerle paylaşayım. Hukuk kitaplarımızdan birinde şöyle bir cümle vardı:" Müddei umuminin izharı, makabline şamil tutulamaz" ne anladınız? Tabiki hiçbir şey, işte sınava hazırlanırken bu cümlenin anlamını sözlükten kelimelerin Türkçe karşılıklarını bulup kitabın üzerine şöyle yazmışım: "Savcının iddiası, açıklaması geçmişe tabi tutulup uygulanamaz."
İşte güzel Türkçemizi böyle yabancı kelimelerin istilasından tam kurtardık derken, şimdi batıdan gelen yeni bir istilayla karşı karşıyayız.
Türkçenin başkenti olduğunu iddia eden Karaman' da esnaf tabelalarından bir kaç örnek:
LC WAIKIKI- HB WAFFE- KEY MENİS WEAR - MADAMA COCO- TIGER PAS- MY GOLD- PİZZ US CAFE- KEEP OUT- SM COLLECTİON-FENOMEN- ADORE- CHİ
Bunlar sadece birkaçı, nasıl bir istilayla karşı karşıya olduğumuzun açık göstergesi. Hele televizyon reklamlarındaki kullanılan kelimeler yiyecek ve içeceklerde kullanılan yabancı kelimeler, binalarda kullanılan "rezidans- plaza" hele sahil kentlerinde binaların bile adları yabancı isimlerle doludur. Allah aşkına nedir bu rezalet. Yok mu dilimizi, kültürümüzü koruyacak bir kuruluş? Nerede bu “Türk Dil Kurumu" ne iş yapar bu adamlar.
Bir milletin yok oluşu, dilinin yok oluşuyla başlar. Dil bir milletin kimliğidir.
Dil ve Kültür bir milletin ağız tadıdır. Bu ağız tadımızın bozulmasını istemiyorsak dilimize, edebiyatımıza, tarihimize, sanatlarımıza, müziğimize ve geleneklerimize sıkıca sarılıp, bunları yabancı dillerin ve kültürlerin istilasına karşı koruyup kollamamızın her Türkün asli görevi olmalıdır.
Nasıl ki ! Her milletin coğrafi, siyasi ve ekonomik hudutlarının ve gümrüklerinin olduğu gibi, kültürel hudutlarının ve gümrüklerinin de bulunması şarttır.
Eğer tarih denilen mezarlığa TÜRK adını gömmek istemiyorsak, kültürümüze, dilimize ve üzerinde yaşadığımız ve adına VATAN dediğimiz topraklarımıza her şeyimizle sahip çıkmak zorundayız. Unutmayalım ki:
Sahipsiz olan vatanın batması haktır.
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Şu anda gönül pınarımdan süzülüp gelen iki cümle:
TÜRKÇEM AĞZIMIN TADI, VARMI SENDEN DAHA GÜZEL BİR TATLI?
ON DİL BİLSEN NEYE YARAR, TÜRKÇE BİLMEDİKTEN SONRA
Tüm dostlarıma, arkadaşlarıma ve öğrencilerime, hayırlı, huzurlu ve sağlıklı günler geçirmelerini diler, sevgi ve saygılar sunarım.