Ulvi EMRE
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Ülkelerden bir ülkede bir Bey varmış.
İyi bir adammış. Temelinden iyi bir aile terbiyesi almış ama azıcık aklı kıt. Hani öyle, her denilene inanan ve çabuk etkilenen birisi.
Bu Bey her şeyi çok iyi bilmese de halkının refahına hizmet etmesi gerektiğini ve onların fikirlerine uygun hareket etmeyi pekiyi bilirmiş…
Etrafında bir takım danışmancıkları da ona her gün çeşitli fikirler söylermiş.
Yine onlardan şaşkın birisi der ki: “Beyim fuhuş arttı. Gençler arasında kavga dövüş çoğaldı. Bir umumhane açsak da bu işleri kontrol altına alsak. Bu konuda talep de çok”
Halkın fikirlerine önem veren Bey bu fikri uygun kişilerle görüşmeye, fikir almaya başlar. Önce konuyu kendisine anlatıldığı gibi anlatır ve sorar “uygun mudur” diye…
Dinleyenler Bey’in kesin kararlı olduğu fikrine kapılarak karşı durmanın yararsız olacağına hükmederek “Siz bilirsiniz” der…
LBey tam açılmasına karar vermek üzere iken, Bey’i çok seven ve onun zarar görmesini istemeyen bir yakını “Beyim bir de, halkın çok değer verdiği, gizli âlimlerden Mehmet Efendi var. Ona da sorsak” der…
Bey; “Çağırın gelsin” deyince de: “Aman efendim ayağımıza çağırtmak yakışık almaz. Biz gitsek” der.
Bey mantıklı bulur ve Mehmet Efendinin evine giderler…
Ev tek katlı damı toprak mütevazı bir yapıdır. Kapıyı çalarlar ama ses damdan gelir. “Kim ooo”
Bakarlar Mehmet Efendi evin toprak damını tamir etmektedir. Lov taşı ile damı yuğmaktadır.
Bey bu durumu görünce “Buraya kadar geldik Muhterem Adamı indirmeyelim biz çıkalım” der ve tahta merdivenden dama çıkar…
Selam ve hal hatırdan sonra da haklı gerekçelerle fikrini anlatır, Mehmet Efendinin fikrini sorar…
Sakince dinleyen Mehmet Efendi yine sakince cevap verir:
“Beyim; bizim insanımız takvim tarih saat bilmez. Olayları tarihlendirmek için önemli olayları kullanır. Mesela der ki –bu çocuk sel olduğu sene doğdu, falanca falancanın öldüğü sene evlendi, feşmanca filancanın evi yandığı senenin baharında öldü- gibi. Şimdi siz böyle bir şey yapınca da, bu günlerde doğan çocuklarına gelecekte –keranacı Bey zamanında doğdu- derler. Bu sıfata razı olur musunuz bilmem”
Bey bozulmuştur. Belli etmeden fikrini savunacak bir şeyler söylemek istese de Mehmet Efendi ondan uzaklaşıp damın uzak kenarına gider. Bey yaklaştıkça başka köşelere gider. Beyi bir süre damda gezdirir. Son olarak da “Ben diyeceğimi dedim Beyim. Siz bilirsiniz” der, kestirir atar…
Bey biraz sinirlice vedalaşır ve merdivenlerden inerek maiyeti ile uzaklaşır.
Yolda etrafındakilere sorar “Keranacı Bey lafını anladım da Bu Adam beni neden damda gezdirdi durdu onu anlamadım”
Maiyeti konuyu çözmüştür ama kimse cevap vermek cesareti bulamaz. Bir tanesi cesaret bularak “Affınızla Beyim; Mehmet Efendinin damı toprak. Toprak damların en büyük derdi damlarda ot bitmesidir. Otlar toprağı gevşetir ve damın yağmurlarda akmasına sebep olur.”
Bey patlar: “Bunun benim gezmemle ne alakası var bre adam?”
Adam devam eder: “Ben de onu anlatmaya çalışıyorum Beyim. Sizi o otların bulunduğu yerlerde gezdirdi.”
Bey bağırır: “Neden be adam, neden?”
Maiyetindeki bir başkası dayanamaz mırıldanır: “Pzvg. bastığı yede ot bitmez derler de”
Bey bu laftan sonra hedeflediği işi yapmış mıdır dersiniz?
KISSADAN HİSSE:
Halka hizmet edenler halkın yararına işler yapmalıdır. Bunları da halkla istişare etmelidir.
Ama hangi konuyu kimle ve nasıl istişare edeceğini, verilen cevabın ne anlama geldiğini anlayacak kadar da İZAN sahibi olmalıdır.
Halktan uzak kalıp “Ben bilirim, kimsenin aklına fikrine ihtiyacım yok” diyenler, gelecekte başka sıfatlarla anılırlar.
Hayırlı, huzurlu, sağlıklı günler ve akşamlar diler, sevgi ve saygılar sunarım.