“YA HAMİYYETSİZ OLAYDIM….”
Mahmut TOPTAŞ
Ev sahibini dinliyorum: “Hocam yıllarca çalıştım iki daire aldım. Birinde oturuyorum, birini kiraya verdim. Kiraya verdiğimden aldığım kira ücreti benim bir aylık geçimime katkıda bulunuyordu. Şimdi aradan beş yıl geçti. Aldığım kira bana yetmiyor. Ya çıksın veya artırsın ama bana yetecek şekilde, beş sene önceki paranın alım gücünde artırsın” diyor.
“Haklısın” diyorum bu sefer kiracı başlıyor: “Hocam beş yıl önce bu evi kiraladığımda kira olarak maaşımın yarısını veriyor yarısıyla ayakta kalmaya çalışıyorum. Şimdi yine yarısını veriyorum. Kira parası ona yetmiyor. Kalan yarısı bana yetmiyor. Ben nasıl vereyim?” diyor.
Sende haklısın diyor ve Mehmet Akif Ersoy’’n hasta ve fakir olan Seyfi Baba’ya yardım için para kesesini açtığında, boynu bükük bir mühürden başka bir şey bulamayınca:
“Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi” diye yanan ve yakan feryadını hatırlıyorum.
Peki param olsaydı bu kiracıyla ev sahibini geçici olarak gönülleyebilirdim ama ya milyonlarca insan ne yapsın?
Bir kiracı soruyor? “Hocam on seneden fazla oldu. Bu dükkanda kiracı olarak oturuyorum. Şimdi mal sahibi çıkmamı istiyor. Kanunlar benim tarafımda. Ben istemezsem en az iki sene daha oturabilirim. Sen söyle ne yapayım, müşterinin ayağı bu dükkana alışık” diyor.
“Sözlü veya yazılı sözleşmeleriniz bittiğine göre mal sahibine zorluk çıkarma, derhal boşalt. Haksız ve gönülsüz olarak kimsenin toprağında oturma” dedim.
Sözümü tutan bu kiracı şimdi bana dua eder.
Oradan derhal çıkmış. Mal sahibiyle iyilikle ayrılmışlar. Yeni bir yerde dükkan kiralamış. Yeni müşteriler ve bol paralar kazanmış.
Peki bol para kazanamamış olsaydı, hatta geriye doğru gitseydi, kaybetmiş mi olacaktı? Hayır.
Kul hakkını gözeten bir insan, maddi olarak kaybetse bile o insan yine de kazanmış sayılır.
Rabbimiz “Maide” suresinin birinci ayetinde tarafların sözleşmeye bağlı kalmalarını emreder.
Belirli bir bedel karşılığında bir şeyden faydalanma sözleşmesi olan kira sözleşmesinde ev, dükkan, toprak, nakil araçları girdiği gibi çalışanlar da belirlenen ücret karşılığında belirli bir iş için kiralanmış demektir.
Sevgili peygamberimiz:
اسْتَأْجَرَ أَجِيرًا فَاسْتَوْفَى مِنْهُ وَلَمْ يُعْطِ أَجْرَهُ
“İşçinin ücretini vermeyenin ahirette hasmı benim” buyurur. (Buhari, Sahih, K. İcare, bab 10)
Yine o Sevgili peygamberimiz:
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ قَالَ
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَعْطُوا الْأَجِيرَ أَجْرَهُ قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ
“İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz” buyurmuş. (İbn-i Mace, K. Ruhün, babu Ecril Ücera, Hadis no 2443)
İslam dini insanların zihniyetini değiştirdikten sonra, Medine’de kanunlar konmuştur.
Buharinin K. İcare bab 12 de bildirdiğine göre ücretini almadan acele işi terk edip giden bir işçinin yıllar sonra geldiğinde ücretini istediğinde işveren işçisine koyun sürüsünü, deve ve sığır sürülerini göstermiş:
فَقَالَ يَا عَبْدَ اللهِ أَدِّ إِلَيَّ أَجْرِي فَقُلْتُ لَهُ كُلُّ مَا تَرَى مِنْ أَجْرِكَ مِنَ الإِبِلِ وَالْبَقَرِ وَالْغَنَمِ وَالرَّقِيقِ فَقَالَ يَا عَبْدَ اللهِ لاَ تَسْتَهْزِئْ بِي فَقُلْتُ إِنِّي لاَ أَسْتَهْزِئُ بِكَ فَأَخَذَهُ كُلَّهُ فَاسْتَاقَهُ
“Bunlar senin, ben senin ücretini bunlara yatırdım ve bu kadar arttı al malını götür” demiş, o da mallarını almış gitmiş.
Günümüzde işçisinin ücretini yeni yatırımlarda harcayarak, işçileri mahkeme kapılarında süründürerek zaman kazanarak, servetini artıranların, İslam’a geçit vermemek için çalıştıklarının yarısı kadar bari biz de insanlığın kurtuluşu olan bu dinin tanıtımına gayret gösterelim.