Bu gün, günlerden Cuma.
Erkeklerimizin çoğunluğu Cuma namazı için camiye gidecekler.
Ezan okunduktan sonra namaz için kalktığınızda, sağınıza, solunuza ve önünüze bakınız.
Yan taraflarınızda, önünüzde ve arkanızda duran insanlar genellikle tanıdık insanlardır.
Köy, mahalle ve esnaf camilerinde cemaat birbirini tanırlar.
Aynı saftadırlar, aynı Kıbleye dönerler ama ayrı partilerdedirler.
Namazdan çıkarken, sağındaki bütün cemaate selam verdiği gibi bulunduğu meridyenin sağında kalan dünyanın sonuna kadar her yerdeki Müslümanlara da selam verir.
Soluna selam verirken, yine bulunduğu meridyenin solunda kalan dünyanın sonuna kadar bütün Müslümanlara da selam verir.
Yani siz, sağınızda ve solunuzdaki Müslümanlar hangi partiden olursa olsunlar, hangi ırk ve renkten olursa olsunlar, onlara selam veriyorsunuz.
Allah’ın selamı ve rahmetinin onların üzerine olmasını, her türlü belalardan, hastalıklardan selamette kalmasını diliyorsunuz.
Böylesine dua ettiğiniz bu insanlarla cami önünde, cami kahvesinde, dükkan önlerinde, parklarda, kahvehanelerde karşılaştığınızda kırıcı sözlerden uzak durunuz.
Senin lider şöyle dedi, benimkisi böyle dedi, dedikodularından uzak durunuz.
Namazda omuz omuza verdiğiniz insanlarla karşı karşıya gelmemeye dikkat ediniz.
Yazın, Karaman’da yatsı namazını Aktekke camisinde kıldık.
Caminin karşısında marketi olan rahmetli Ziya Can’ın marketinin önünde çay içiyoruz.
O gün gazetelerde solcu bir partinin dine karşı bir sözü yayınlanmıştı.
Ziya Can’a “Bana iliklerine kadar filan partiden olan birini bul. Bu sözden sonra yine o partiye oy verecek mi diye soracağım” dedim.
Ziya can “Sağında oturan, seninle beraber camide namaz kılan adamın, kedisi dahi o partiden” dedi.
Ona döndüm, bakışlarımla bu sevimli adama sordum, “Basın yalan söylüyor, bizimkiler dine karşı değiller” dedi.
Biz, hepimiz, yangın yeri otları gibi yetiştik.
Hepimizde o yangından bir iz veya koku vardır.
Ben kendimi görmüyorum, senin yangın izini görüyorum ve seni ayıplıyorum, sen de benim yangın kokumu alıyorsun ve sen de beni ayıplıyorsun.
İzleri, kokuları, yaraları, çıbanları patlatmak yerine, onları yumuşak pamuk gibi, temiz ve beyaz sözlerle ağırlasak, yanlışların doğrusunu anlatsak, sohbetimiz, yanlışlar üzerinde olacağına doğrular üzerinde olsa daha iyi olur.
Lise yıllarında sohbetlerime katılan, İstanbul’a gelince yine sohbetlerime katılan, grafiker, film yapımcısı, yönetmenlik yapan ve genç yaşta vefat eden dostum Erol Mermer anlatmıştı:
“Eve geldim, apartmana girdim, birinci kattaki ayakkabıları poşete dolduran biri var. Üst kattakileri toplamış burayı da alıp gidecekken ben bileğinden tuttum. Evime aldım, geç vakitte bir çay demledim, bu ayakkabıları kaça satabileceğini sordum, o kadar parayı ona verdim ve bir daha yapmayacağına söz aldım ve salıverdim” demişti.
Erol’un Konya Tekwando şampiyonu olduğunu, isteseydi onu evire çevire dövebileceğini biliyorum ama dövmemiş, nasihat etmiş ve delikanlı da bir malın pazarlamacısı olmuş.
Aynı havayı soluyan, aynı güneşte ısınan, aynı ezana icabet eden, aynı bayrak altında yaşayan, aynı Kur’an için “Ölürüm” diyen 80 milyon Türkiye Müslümanları ile, 2 milyarlık Müslümanlarla arayı kapatan konuşmalar, dersler, sohbetler yaparken 8 milyarı Allah’ın yarattığını, Hazreti Adem aleyhisselamın çocuğu olduğunu, yani bütün insanların peygamber çocuğu olduğunu unutmayalım.
Gönül verdiğimiz Rabbimize kulak verelim:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Tanışasınız diye sizi milletler ve kabileler halinde kıldık. Şüphesiz Allah katında en değerli olanınız, takvada en ileri olanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”Hucurat süresi ayet 49/13)
Ve İçimizi Hak için, dışımızı halk için güzelleştiren takvada yarışalım.