Çanakkale savaşına katılmak üzere 1915 yılında, İngiltere’nin sömürgesi Avusturalya’dan hareket eden Anzak askerlerini taşıyan trene saldıran iki Müslümandan bahseder gazeteler, dergiler, televizyonlar.
O iki Müslümanın iki Türk olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Afganlı veya Pakistanlı olduğunu da söylüyorlar.
Saldırdıkları trenin Anzak askerleri olduğunu söyleyenler olduğu gibi yanlışlıkla pikniğe giden 1200 kişilik tren olduğunu da söyleyenler var.
Bu biraz akla, adete aykırı.
Dünyanın neresinde, o günlerde 1200 kişi trenle pikniğe gider?
Rivayet muhtelif olsa da 1915 yılında bu olayın gerçek olduğunda ihtilaf yok.
Osmanlı Sultanı, o iki kişiyi tanımadığı gibi, o iki kişi de İstanbul’u haritada bulacak durumda olmayabilir ama İslam’a saldıran İngilizlere destek için giden Anzak askerlerinin durdurulmasına karar vermişler ve hem öldürmüşler hem Brokenn Hill’de sonunda şehit olmuşlar.
Bu bize ve Müslümanlara düşman olan herkese örnek olacak bir olaydır.
Telefonun, telgrafın, mektubun bile olmadığı bir dönemde kulaktan duyma bir haber üzere harekete geçen bir dondurmacı Gül Muhammed ile kasap Abdullah’ı harekete geçiriyor.
Günümüzde telsizini herkes cebinde değil, elinde taşıyor.
Her “dınnn” sesinden sonra Putin’in Twittini okuyor, ikinci Twitte ise Trump’ un nasıl cevap verdiğini okuyor.
Bir topluluğun yanına gelip “Var mı bana yan bakan” diyen kabadayıya oturanlardan biri “Ben varım” deyince onun yanına gelip, koltuğuna girdikten sonra “Var mı ikimize yan bakan” diyen sokak serserileri gibi atıp tutanlardan bir şey çıkmaz.
Ülkesini, insanlarını, dünyalıklarını, evlerini seven etkili ve yetkili kişiler, Amerika’da, İngiltere’de, Avrupa’da milyonlarca Müslümanın yaşadığını bildikleri halde böyle bir üçüncü dünya savaşına girmezler.
Vaşington’da bardan çıkmayan berduş Müslümanın, Londra’da tekkesinden dışarı ayrılmayan dervişin ne yapacağını, stratejik araştırma merkezleri, üniversite profları, sosyologları, generalleri dahil hiçbir kimse tahmin edemez.
Dervişle berduşun kendileri de ne yapacaklarını şimdilerde bilemezler.
Akla hayale gelmedik olaylar olur ve batılılar hiçbir evde rahat uyku uyuyamazlar.
Dervişle berduşun organize olmamaları da devletleri çaresiz hale getirir.
Yemenli Ahmet, Somalili Muhammed, Pakistanlı Mevdudi, Hindistanlı Veli, Jakartalı Osman, Malezyalı Ömer, Afganlı Mesut, Libyalı Muhtar, Cezayirli Bin Bella, Faslı Abdülkadir, Mısırlı Hasan…..
Bunların ne düşündüğünü, ne yapacağını kimse bilemez.
Kasap, berber, öğretmen, işçi, dönerci, fabrikatör, Profesör…herkes bulunduğu sokağın altını üstüne getirir ve hiçbir ev emniyette olmadığı kanaatine varır.
Panik, ülkeleri karıştırır.
Onun için bizi yüz yıllardır Haçlı savaşlarıyla yok etmeye çalışırlarken kendi ülkelerine de İslam’ın girmesine sebep olan bu adamlar, bu son haçlı savaşını eskilerden farklı yapıyorlar ve bizi birbirimize kırdırmayı tercih ediyorlar.
Rusya ile Amerika arasında sözlü veya yazılı anlaşma olmasına gerek yok.
Genleri, onları birlikte hareket ettiriyor.
Amerika’dan çıkan bir kurşun, Müslüman öldürdüğü gibi, Rusya’dan çıkan bir kurşun da Müslüman öldürüyor.
Afganlı Müslümanları önce Rus askerleri öldürdüler, onların eksik bıraktığını da Amerikan savaş uçakları tamamlıyor.
Hedefin Müslümanlar olduğunu, camilere, Kur’an kurslarına, hafızlık merasiminin düzenlendiği mekanlara saldırarak anlatıyorlar bize.
Vietnam’dan bu yana göğüs göğüse harbe girmiyorlar.
Savaş uçakları, savaş gemileri ve tankların içinden ölüm kusuyorlar.
Küçük çalı üslerdeki askerlerin komutanları sarışın ama erlerin çoğunluğu zenci. Belki de Müslüman zenci.
İçlerinden de ölüm kusan silahlardan başka bir şeyin çıkması mümkin değil.
Burada ittifak sağlanıyor.
Amerika, Rusya ve İsrail, Suriye’de Hafız Esed ailesinin yönetimin başında kalmasını istemede de birleşiyorlar.
O ailenin başa gelmesi töreninde en değerli şeyleri olan demokrasilerini de kurban ediyorlar.
Nusayri Beşşar Esed’in askerlerinin yüzde seksen beşinin Esed ailesine karşı olduğu biliniyor.
Onun için Amerika, Rusya ve İsrail tarafından öldürülen Suriye askerlerine ağlayıveren de yok.
Suriye askerlerinin vurduğu her canlı da Müslüman.
Ne yapıp edip, Kelime-i Şehadet getiren herkesi kardeş bilmeye, yanlışları silahla değil sohbetle çözmeye çalışalım.
Sekiz milyar insana kin gözlüğüyle değil, din gözlüğüyle bakalım.