Her meslekte numune, örnek, model, idol, misal, mostra... adıyla ifade edilen örnekler vardır.
Zirai mahsullerde numune, taş ve ağaç oymacılığında ve sanayide model, ayakkabıcılıkta mostra, günümüz gençliğinde kullanılan idol, yazma ve konuşmada misal… olduğu gibi, kâmil insanların bozulmaması, bozulan insanların düzelmesi için örnek bir şahsa ihtiyaç vardır.
Rabbimiz, Sevgili Peygamberimizin, kıyamete kadar gelecek insanlara örnek olduğunu haber verir:
“And olsun!, Allah'ı ve âhireti uman ve Allah'ı çokça zikreden sizler için, Allah'ın Rasülü'nde en güzel örnek vardır.” (Ahzab Sûresi, ayet 33/21)
Mümtehıne Sûresi’nin 60/4-6 ayetlerinde İbrahim aleyhisselam ve onun ümmetinin de bize örnek olacağını haber verirken, Kur’an’da ve sahih sünnette haber verilen peygamberlerin söz ve davranışlarının da bizim için örnek olduğuna işaret eder.
İnsan, değerli olduğu için örneği de peygamber olur.
Biz Müslümanlar, o örnek peygamberlerin yolunda olduğumuzdan, insanlar bizim davranışlarımıza bakarak, dinimiz hakkında bir kanaate varıyorlar.
Eşya ile, insanlarla, Rabbimizle olan davranışlarımıza dikkat edelim ve örneğimiz ve önderimizin izinden ayrılmamaya özen gösterelim ki, iyi ve güzel örnek olalım.
Sevgili Peygamberimizi bize tanıtan eserlere “Siret” veya onun çoğulu olan “Siyer” denir.
Bugüne kadar yazılmış pek çok “Siyer-i Nebi”ler vardır.
Bunların içerisinde ilk yazılanlardan biri İbn-i İshak’ınkidir. Sonra onu biraz daha genişleterek İbn-i Hişam yazmıştır ve bu kitap, Türkçeye tercüme de edilmiştir.
İbn Hişam’ın siyeri en eski tarih kitaplarımızdan biridir.
İbn-i Hişam’ın yazdığının değeri, ilk dönemlerde malzemeler kaybolmadan ya¬zılmış olmasından kaynaklanmaktadır.
İlkleri yapanların kıymetini bilmeli, daha iyisini yazarken öncülere saygıda kusur etmemeli.
Daha sonra gelen ve bu değerli ilmi yaymaya çalışan zatlar da yazmaya devam et¬mişlerdir.
Zehebi, İbn-i Kesir, İbnü’l Esir ve birçok değerli tarihçimiz çok değerli eserler vermişler.
Günümüzde pek çok “Siyerü’n Nebi” adı altında İslâm tarihi ya¬zılmıştır. Herkes kendi ilmine ve gönlüne yansıyanı nakleder.
Onun için Peygamberimizin hayatı hakkında bir kitap okuyup da siyer kesinlikle budur, başkası değildir diyemeyiz.
Yazar, kendi gönlüne yansıyanı nakletmiştir. Biz de bu kitapları okuyarak, anlayarak kendi gönlümüze yansıyanı naklet¬meye çalışacağız.
İstesek de istemesek de asrımızın kültürü ile haşır neşir oluyoruz.
Hepimizin bir komutan, bir hukukçu, bir öğretmen anlayışı var.
Bunu hemen, anında fark etmesek bile, tüm bu mesleklerin aklımıza getirdiği bir şahsiyet, bir tip vardır.
“Peygamber Efendimiz en iyi komutandı, en iyi hâkimdi, en iyi muallimdi” dediğimiz vakit, kendi mual¬limlik anlayışımızın içine sokmuş bulunuyoruz; sokmuyo¬rum diyen yanlış söyler.
Efendimizi (S.A.V.) hakkıyla takdir etmemiz müm¬kün değildir. Zaten aslında hakkıyla takdir etmemiz de bizden istenmiyor.
“Allah, kişiye ancak gücünün yeteceği kadarını teklif eder” (Bakara Sûresi, ayet 2/286)
Sevgili Peygamberimiz, Rabbini övmekten aciz olduğunu şöyle ifade ediyor:
“Allah’ım, seni övmeye senalarım yetmez. Sen, kendini övdüğün gibisin” diyerek dua etmiş. (Müslim, sahih, K. Salat, Tirmizi, Sünen, daavat, hadis 3566, İbn-i Mace, Sünen, K. İkametissalat)
Biz de Allah-ü Teala için aynısını diyor ve Peygam¬berimiz için de, “Ya Rasülallah! Senin bütün halet-i ruhiyyeni, bütün yaptıklarını, bütün başardıklarını biz hak¬kıyla takdir edemiyoruz; ama bize verilen güç nispetinde yine de anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz, çalışacağız. Allah (C.C.) başarılı kılsın...
Milyonlarca serçe bir araya gelse, kartalın haletiruhiyesini kavramaları mümkün değildir.