Hikâyeye göre, ülkenin birinde, müebbet mahpuslar, hapishaneye girerken gardiyanlar sorarlarmış, “Ömür boyu burada kalacaksın. Yiyeceklerden bir tanesini, içeceklerden de bir tanesini isteyeceksin.
İleride değiştirme hakkın yok. Ne istersen o verilecektir; dile benden ne dilersen” dermiş.
Müebbet mahkûm da en çok sevdiği yiyecekle içeceği istermiş.
Hepsi pişman olurmuş ama yiyecek olarak buğday ekmeğini, içecek olarak suyu isteyenler pişman olmazmış.
Her çiçeğin mevsimi vardır ama toprak, her mevsimde olması gerekeni verir.
Hava, su, toprak ve güneş, bizim vazgeçilmezimiz olduğu gibi Kur’an-i Kerim de bizim vazgeçilmezimizdir.
Kur’an’ın dışında bütün kitapların en faydalıları bile eksiktir, hatalıdır, birkaç defa okuduktan sonra ele alamazsınız ama Kur’an-i Kerim’i her okuyuşunuzda o güne kadar almadığınız tadı yeniden alırsınız.
Bu dört temel madde, kendisini kendisi mi yarattı?
Kelamcılarla filozofların, sonu gelmez tartışmalarına girmenin hiçbir faydası yok.
Biz, Hazreti Adem’den son peygamber Muhammet sallallahü aleyhi ve selleme kadar gelip geçmiş peygamberlerin inandığı gibi iman edelim ve onların yaşadığı gibi yaşayarak bize ten ve canı verene doğru giderken son sözümüz yine O olsun.
Hazreti Aişe anamız (r.a.) Sevgili Peygamberimiz’in son dakikalarını bize anlatırken ağzını temizlemek için misvak istedi, verdim, o güne kadar gördüklerimden daha güzel temizledi ağzını ve
“Üç ‘defa Rafik’ı a’layı istiyorum/Yüce dostu istiyorum veya yüce dostlarımı istiyorum veya cenneti istiyorum’ dedi ve vefat etti” Buhari, Sahih, K. Meğazi, bab 76 merazu’n-Nebi ve vefatühü)
Kalbimizin atışından, kanımızın akışından, nefes alışımızdan biz her saat, bir dakika değil her saniyenin binde birinde bile O’na muhtacız.
Ekmekten, baldan, gülden, anadan, babadan, yârdan, paradan, makamdan, rütbeden önce ve sonra hep O’na muhtacız.
Tertemiz olan mübarek ağzını, her namaz öncesi yine temizleyen ve son nefesinde Rabbinin huzuruna giderken, bu dünyada en son işi ağız temizliği ve en son sözü, “Yüce Dost”u istemesi bize örnek olsun.
Sevgili Peygamberimiz’in kullandığı “Refik” kelimesini Türkçede arkadaş anlamında kullanırız ve doğru kullanırız.
Ancak Rafik/Refik kelimesinin içinde lütuf, nezaket, sühulet, kolaylaştırma, incelik, hoşluk, yardım, manaları da vardır.
Şair Penahi:
“İzharı zarafet ü letafet kılasız
Her harfte, yüz tümen nezaket kılasız” deyivermiş.
Yani, “Ağzınızdan çıkan her kelimenin harflerinde bile, bir yığın nezaket, hoşluk, incelik bulunsun” diyor.
Sevgili Peygamberimiz’e verdikleri hiçbir sözü yerine getirmeyen, akitlerine ve ahitlerine ihanet eden, öldürmek için tuzaklar kuran Yahudilerden bir heyet, yanına geldiklerindeki durumu Hazreti Aişe annemiz anlatıyor:
“Yahudilerden bir heyet, Nebi sallallahü aleyhi ve selleme geldiler ve “es-Samü aleyküm” (Kelime oyunuyla, “Ölüm sana olsun”) dediler.
Ben de onlara “Aleykümü’s-Samü ve’l-la’netü/Ölüm ve Allah’ın laneti sizin üzerine olsun” dedim.
O, bana “Aişe, Rafik/ince, nazik davran; Allah, Rafiktir/hoş, ince, latifdir ve Rıfkı/letafeti zarafeti, hoşluğu sever” dedi.
Ben de ona, “Ne dediklerini duymadın mı?” dedim,
Allah’ın Rasülü, “Ben de onlara ‘Size de olsun” dedim, (yani kendi beddualarını, kendilerine çevirdim ama kaba davranmadan yaptım) buyurdu. (Buhari, Sahih, K. İstitabetü’l mürteddin, bab 4)
Allah’a kullukla krala kulluk arasında kalan ve Allah’a kulluğu tercih edince öldürülmeleri kararlaştırılan Ashab-i Kehf, gizlice şehirden çıkarlar ve bir mağaraya girip orada 309 sene kaldıktan sonra içlerinden birini şehre ekmek almaya gönderirken “Felyetelattaf/giderken, dönerken, yolda, alışverişte, herkese nazik, kibar, hoş, ince davran” dediklerini, Rabbimiz haber verir. (Kehf süresi ayet 18/19)