Mahmut TOPTAŞ
Umre için gittiğimde Medine-i Münevvere’ de tanıdığım, yüzbaşılıktan emekli bir dostum anlattı: “Umreye niyet ettikten sonra Sevgili peygamberimizin siretini yeniden okudum. Notlar aldım, siyer kitaplarındaki evlerinin, medresesinin, mescidinin, su kuyusunun, ashabı kiramın evlerinin, Uhud’un, Bedir’in, Hudeybiye’nin, Mekke’nin, Arafat’ın, Müzdelife’nin, Mina’nın, özetle ayak bastığı her yerin şemasını çizdim.
Mekke’de gezerken kendi çizdiğim şemaya göre aramaya başladım ve bir şekilde aradıklarımı buldum.
Medine’ye gelince Mescid-i Nebevinin içinde ayak üstü elimdeki şemaya göre Efendimizin ve annelerimizin evlerini, Ashab-ı Suffa’nın yerini aramaya başladım. Derken yanıma iki beyaz gömlekli adam geldi ve bana “Ses çıkarmadan yürü” dediler. Beni polis karakoluna götürdüler. Elimdeki çizimleri aldılar ve dokuz saat beni sorgudan geçirdiler. Dokuz saat sonra serbest bıraktılar. Ben de onlara “Mescitte uyuyanları getirmiyorsunuz, ama uyanık olanları getiriyorsunuz” dedim” demişti.
Bir zamanlar şair ve siyasi olan Bağdat’lı biri meydanda konuşurken:
“Ya kavmi lâ tetekellemü
Fe innehü muharramü
Namü fela testeykızü
Fe inne men faze nüvvamü”
Yani:
“Ey millet, sakın ha konuşmayın,
Çünkü konuşmak yasaklanmıştır.
Uyuyun ve hiç uyanmayın,
Çünkü kurtulanlar hep uyuyanlar olmuştur” diyerek milletin perişan halini dile getirir.
Orta halli iş adamlarımızdan bir kısmı bir araya gelirler ve ilçelerinde köprü altında yaşayan, bali çeken, kapkaççılık yapan, gasp işine girişen, çocukları bu hayattan kurtarmak için bir dernek kurmaya, bir apartmanın tamamını kiralayarak, yatakhane, yemekhane, banyo, tuvalet, soğuk su, sıcak su, kalorifer, dershane ve istedikleri zaman çalışabilecekleri, istedikleri zaman dolaşabilecekleri bir iş ve akşamları bunları topluma kazandırma eğitimi gibi hayırlı bir işe teşebbüs ederler.
Fakat iş adamlarımızın çoğunluğu namazlı niyazlı olduklarından bu eğitimin dinsel olmasından korkulur ve dindar olup topluma hayırlı hizmetler vermektense balici olup, köprü altında kirli bir hayat yaşamasını isteyen insanlar var bu ülkede.
“Bunların bedenlerini yıkarken beyinlerini de yıkama-yağlama yapıyorsunuz” diye feryat ediyorlar.
Yıkanmadan, temizlenmeden kim zarar görmüş?
Avrupa’da siyasiler, Amerika’nın ağzıyla hareket ettiklerinden bu günlerde İslâmi eğitim veren kuruluşlar biraz daha sıkça kontrol edilmeye başlanır.
Kontrollerden birinde, gelen ekibe “Siz, bizi yirmi yıldır tanıyorsunuz. Yirmi yılda bizim öğrencilerimizden bir tek genç, bir defa olsun trenlere, otobüslere, panolara, telefon kabinlerine, matiklere zarar vermediler. Hiçbir insanı gasb etmeye teşebbüs etmediler, dövmediler, kavga çıkarmadılar. Şimdi siz, bu günlerde bu teftişleri niçin sıklaştırıyorsunuz?” dediklerinde “Büyük patron sizin daha tehlikeli olduğunuzu söylüyor” diyorlarmış.
Büyük şeytan öyle diyormuş ama büyük patronun emrinde görevini yerine getiren görevliler de bu arada Müslümanları tanımış oluyor.
Bu güne kadar kağıt üzerinde tanıdığı insanları bu günlerde yüz yüze tanıma fırsatı buluyorlar.
Onların iç yüzünü görebilmek için kitapları olan Kur’an-ı Kerimi okuyor ve bir çok aklı başında insan Müslüman oluyor.
Guantanamo işkencecisi, Amerikalı asker Terry Holdbros’un nasıl Müslüman olduğunu, Müslüman olduktan sonra İngilterede vereceği konferans için Londra’a gittiğinde gümrükten geri gönderildiğini yazmıştım.
Siz de Google’den takip edebilirsiniz.
Büyük şeytanın “Bu teröristtir” diye üzerine saldığı adamlar, öldürmek için gelen o düşmanlar, onunla dost ve kardeş oluveriyor ve Müslüman oluyor.
Hazreti Ömer’in Müslüman olması da böyle değil miydi?
Eh, neye niyet neye kısmet.