Şecaat, sehavet, sadakat, halavet ve nezaket, olmazsa olmazlarımızdandır.
Ancak bütün bu güzel özellikler, İslam potasında şekillenirse güzeldir.
Yoksa bir varil petrol için binlerce cana kıyan, bu yola kendi canını da koyan eşkıyaya “Şecaat/Kahraman” sözünü kullanmak Lügat yuvasında, yıllara meydan okuyan “Şecaat” kelimesini yaralar.
Sehavet/cömertlik de, kendi ihtiyacı varken ihtiyaç sahibini kendine tercih edendir diyerek cömertliğe tarif getirilmiştir. Haşr süresinin 9 uncu ayetinde.
Yoksa tüyü bitmedik yetimlerin hakkını hortumlamak için kaz gelecek diye kırk haramilere sofra açmak değildir Sehavet.
Yani Şecaatımız, sehavetimiz, sadakatimiz, halavetimiz… gönlümüzdeki imanımızdan coşmalıdır.
Yahudiler, Müslümanlara her türlü düşmanlığı yaparken Mekke’de Müslümanların Kudüs’e dönerek namaz kılmalarına laf etmezken, Medine’ye Hicretten sonra Allah’ın emri üzerine Mescid’i harama çevirmeleriyle dedikodu üretmişler.
Bunun üzerine Rabbimiz:
لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آَمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآَخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآَتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآَتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
“Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. İyilik ancak Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, nebilere iman eden, malı O’nun sevgisiyle (çok sevdiği malından) yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelerin hürriyetine kavuşması için veren, namaz kılan, zekât veren, söz verdiklerinde sözlerini yerine getiren, zor ve dar zamanlarda ve savaş anında sabredenler(in yaptığı)'dir. İşte doğru olanlar onlardır. Ve işte Allah'tan sakınan da onlardır.” (Bakara süresi ayet 2/177)
Ayetini indirerek iyi, erdemli, değerli insanın özelliklerini bize haber vermiş.
İman esaslarını Kur’an-i Keriminde Rabbimizin bildirdiği, sevgili peygamberimizin anladığı ve Müminlerin kabul ettiği şekilde olmalıdır.
İmanın hemen arkasından en sevdiğimiz dünyalıkları, ihtiyaç sahipleriyle birlikte meşru bir şeklide yardımlaşmak,
Akrabalarımızdan başlayarak, yetimlere, fakirlere, yolda kalanlara, dilenme durumunda kalanlara, asgari ücret mahkumlarına yardım elimizi uzatmak gelir.
Bütün bunları yapabilmek için namazımızı dosdoğru kılacak, beş vakitte beraber kıyama kalkacak, omuz omuza verecek, Hak huzurunda halkla beraber olup, Hakkın rızasını halkın rızasında, halkın rızasını Hakkın rızasında arayacağız.
Varlığımızın zekatını fazlasıyla vererek gönüller arası kurulan muhabbet köprüsünü, mideler arası köprülerle sağlamlaştıracağız.
Bu günlerde en fazla üzerinde durmamız gerekenlerden biri de sözümüzde durma konusudur.
Başta Rabbimize, Elest bezminde “Evet sensin bizim Rabbimiz” sözüne sadık kalarak Rabbin yarattığı kullara kul yapmamaya dikkat edeceğiz.
Yani doğunun ve batının İslam’a aykırı hiçbir değerini Kur’an ve sünnetin önüne geçirerek kula köleliği tercih etmeyeceğiz.
Fakirlikte, zenginlikte, dar zamanda, zor zamanda, savaşta ve barışta Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve yasaklarından uzak durmaya çalışacak ve bu konuda sabrı bir zırh gibi giyineceğiz.
İşte doğruluk da, takva da budur.