Mahmut TOPTAŞ
Nasıl Ehl-i Sünnet isek, nasıl İmam Ebu Hanife mezhebinden isek, hep söyleriz, ezberleriz ama öğrenmez ve öğrendiğimizi yapmayız.
Kur’an-İ Kerimi, Sevgili peygamberimizin anladığı ve uyguladığı şekilde anlama ve yaşamanın adına “Ehl-i Sünnet” denir.
Hak mezhep diye öğrendiğimiz dört mezhep imamı, Ehl-i Sünnettendirler.
Ülke insanının çoğunluğu Hanefi mezhebindendir.
Buyurun, İmam Ebu Hanife (Allah rahmet eylesin) hazretlerinin bir komşusu vardır.
Komşusu, ayakkabı tamircisidir. Her gün akşam eve dönerken bir balık bir şişe şarapla gelir.
Balıkları kızartır, şarapla yemeğini yerken bir türkü tutturur, güftesi şöyle başlar:
أضاعوني وأي فتًى أضاعوا
ليوم كريهةٍ وسِدادِ ثـَغْـر
“Harcadılar beni. Zor günlerde eğrileri doğrultan, harp meydanlarında gedikleri kapatan benim gibi bir yiğide kıyılır mı be”
Türkünün sözlerini biliyoruz ama Müzisyen İbrahim Mevsılı’nin Emevi sultanlarının Harun er-Reşid’in huzurunda okuduğu makamı bilmiyoruz ama eskici o türkünün makamını biliyor ve her gün aynı türküyü tutturuyor.
İmam, her gün aynı türküyü dinlemesine rağmen komşuyu uyarmıyor.
Bir akşam komşudan ses gelmediğini görünce sabahleyin komşulara soruyor.
Eskiciyi, polislerin götürdüğünü öğrenince doğru polis müdürü İsa bin Musa’nın huzuruna çıkar ve durumu anlatır. Polis müdürü, eskiciyi ve o gece tutuklananların hepsini serbest bırakır.
Ebu Hanife, eskiciye yine eskisi gibi türkü söylemeye devam etmesini, dinlemekten hoşlandığını söylese de o günden itibaren eskici içkiyi ve sesli türküyü bırakır. “Isfahani el-Eğani 1/399-404)
Kaç komşunuza sahip çıktınız?
Bize Ebu Hanife’den değil Hadislerden örnek ver” diyenlere buyurun:
، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: "
مَنْ أَغْلَقَ بَابَهُ دُونَ جَارِهِ مَخَافَةً عَلَى أَهْلِهِ وَمَالِه
ِ فَلَيْسَ ذَاكَ بِمُؤْمِنٍ، وَلَيْسَ بِمُؤْمِنٍ مَنْ لَمْ يَأْمَنْ جَارُهُ بَوَائِقَهُ ،
أَتَدْرِي مَا حَقُّ الْجَارِ: إِذَا اسْتَعَانَكَ أَعَنْتُهُ ، وَإِذَا اسْتَقْرَضَكَ أَقْرَضْتَهُ، وَإِذَا افْتَقَرَ عُدْتَ عَلَيْهِ، وَإِذَا مَرِضَ عُدْتَهُ ، وَإِذَا أَصَابَهُ خَيْرٌ هَنَّأْتَهُ، وَإِذَا أَصَابَتْهُ مُصِيبَةٌ عَزَّيْتَهُ، وَإِذَا مَاتَ اتَّبَعْتَ جِنَازَتَهُ، وَلَا تَسْتَطِيلُ عَلَيْهِ بِالْبِنَاءِ تَحْجُبُ عَنْهُ الرِّيحَ إِلَّا بِإِذْنِهِ، وَلَا تُؤْذِيهِ بِقُتَارِ قِدْرِكَ إِلَّا أَنْ تَغْرِفَ لَهُ مِنْهَا، وَإِنِ اشْتَرَيْتَ فَاكِهَةً فَاهْدِ لَهُ، فَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَأَدْخِلْهَا سِرًّا، وَلَا يَخْرُجُ بِهَا وَلَدُكَ لِيَغِيظَ بِهَا وَلَدَهُ، أَتَدْرُونَ مَا حَقُّ الْجَارِ، وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ مَا يَبْلُغُ حَقُّ الْجَارِ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّنْ رَحِمَ اللهُ " فَمَا زَالَ يُوصِيهِمْ بِالْجَارِ حَتَّى ظَنُّوا أَنَّهُ سَيُوَرِّثُهُ
Karşı komşun, senin onun ailesine ve malına zarar vereceğin korkusuyla kapısını kilitliyorsa gerçek Mümin değildir.
Komşu kişinin belasından emin değilse gerçek mümin değildir.
Komşuluk hakkı nedir bilir misiniz?
Yardım istediğinde yardım etmendir.
Borç istediğinde vermendir.
Fakir kaldığında destek vermendir.
Hastalandığında ziyaret etmendir.
Komşun iyi bir şeyle karşılaştığında tebrik edeceksin.
Başına bela geldiğinde teselli edeceksin.
Ölünce cenazesine katılacaksın.
Ev yaparken onun iznini almadan rüzgarını kesmeyeceksin. (İnşaat fakültelerinin kapısına yazılmalı)
Yemek kokusuyla komşuyu rahatsız etmeyeceksin ve yemekten bir kepçe göndereceksin.
Eve meyve aldığında ona da hediye edeceksin veya göstermeden eve sokacaksın.
Komşu çocuğunu kızdıracak, kıskandıracak şekilde çoğuna meyve verip dışarı çıkarmamak.
Komşuluk haklarını hakkıyla verebilmek için Allah’ın rahmeti olması lazım.”
Komşuluk hakkını devamlı öyle tavsıye etti ki ashab, komşuyu koşuya varis bırakacak zannettiler” Beyhaki, Şuab’ül İman bab 87 İkram’ül car, hadis no 9113, İbn’s-Seriyy (H. 152-242) el-Zühd, hadis no 136)
Bize Kur’an’dan haber ver” diyenlere:
وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا (36)
36- Allah'a ibadet ediniz, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayınız, ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, ellerinizin altında olanlara iyilik yapın. Muhakkak Allah, kibirleneni, böbürleneni sevmez.