20 Aralık 1973’te doğan, 27 Aralık 1936’da vefat eden milletimizin ve bütün İslam ümmetinin şairi, merhum Mehmet Akif’i, hüzünle umudu karıştırarak dualar ettiğimiz Gazzeli Müslümanlara bakın ne diyor:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Bizim “Ezelimiz”, Elest bezminde "Bela" diyerek Rab olarak Allah Celle Celalühü seçtiğimizden beri kula kul olmamışız.
Allah’a kul olma hürriyetini iman olarak benimsemişiz.
Kafamızı kesseler, boynumuzu ezseler hürriyet fikrimizi söküp çıkaramazlar.
Kafirin mantığı, psikolojisi, sosyolojisi ve bütün… lojileri bizi anlayamaz.
Kendileri gibi kula kul olmuş kafir millet, kabile, aşiretleri kaba kuvvetle kendilerine kul yaptıklarından, bizi de öyle zannederek üzerimize geliyorlar.
Akif diyor ki:
“Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle,
Fikr-i hürriyyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele!
Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak:
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak!
***
“Ezelde kaynaşan ervâha ayrılık var mı?
Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı?
Olunca minberimiz, Arş’ımız, Hudâ’mız bir;
Benim de beklediğim nûr onun da gâyesidir.
***
“Ecdâdımızın kanları seller gibi akmış...
Maksadları dîninle beraber yaşamakmış.”
***
Bizi zincire vurmaya kalkmak çılgınlıktır.
Dedelerimiz diniyle, imanıyla beraber yaşamak için kanları seller gibi akmış, ama esaret zincirini çılgınlara taktırmamış.
Her nefer, aslan gibi kükremiş, coşkun seller gibi akmış, dağ, taş demeyip aşmış, Mekke’den, Ergenekon’dan Viyana’ya ulaşmış.
Havada, savaş uçakları, denizde savaş gemileri, karada savaş tanklarıyla korkutacaklarmış Gazzelileri.
Akif merhum karşı cepheden bağırıyor:
“Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar;
Değil mi cebhemizin sînesinde îman bir;
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün,
Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;
Değil mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz!
***
“Salîbe secdeye varmak Hudâ’ya isyandır.”
Deyip Hudâ’sına kurbân olan şehîdandır.”
***
“Saldırsa da kırk Ehl-i Salîb ordusu, kol kol,
Dört yüz bu kadar milyon esîr olmaz, emîn ol.”
***
“Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: Telâfî edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
“İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!” deme; yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma”.
Mehmet Akif, Batı’nın işinin bittiğini, tek dişi kalmış canavar gibi saldırdığını, ama bu saldırılarının köpek gibi ulumalarının yiğitlerin göğsündeki imanı boğamayacağını söylüyor:
“Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar.”
Garp bütün ufaklarını çelik kalkan, demir kubbe, füze kalkanı sarsalar, yediden yetmişe kudurup çıldırsalar, denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa endişe edip korkma.
Çünkü benim göğsümde işgal edilemeyen alınamayan iman kalesi vardır.
Çökmeye başlayan Batı, yükselen İslam karşısında tek dişi kalmış ve ölmek üzere olan canavar gibi ulumaya devam etsin, korkma, onun uluması bu imanı boğamaz.
Bu iman, dünyanın en büyük cevheridir.
İmansız yüreği sinesinde paslı demir gibi taşıyanlar o cevheri kirletemezler.
Bize diş bileyen, parçalayıp yutmak dileyen, sırtlan sürüleri gibi saldıran, anaların karnından çocukları süngüleyen, annelerin göğsünü baltayla kesen bu "tek dişi kalmış canavar medeniyet"inin sonu gelecektir inşallah.