Medine’ye Hicrette, sevgili peygamberimiz coşkuyla karşılanmış.
Medine de yeni Müslüman olanların hepsi evlerine davet etmişler. Bu bilgiyi hepimiz biliyoruz.
Peki ders çıkarıyor muyuz?
Bundan sonra her ne okuyorsanız, “Bunun bana söyledikleri nedir” deyip ve okuduğumuz kitabı kapatınca hatırlamaya ve uygulama çalışalım.
Peygamber Efendimiz ömrü boyunca kimseyi kırmak istemiyor. Birilerini kırmak için de gelmemişti.
Yüzlerce insan sizi davet edecek. Siz birini tercih edeceksiniz, diğerleri üzülecek.
Böyle bir durumda Efendimiz (s.a.v.) “Devem nereye çökerse oraya” demiş.
Bir sefere çıkacağında eşleri arasında kura çeker, kime çıkarsa onu yanına alır götürürmüş.
Çünkü bütün eşleri, her an onun yanında olmak ve her anını kayda almak için can atıyorlar.
Sarı hoca diye bilinen Mehmet Ruhi Turan (1899-1981) değerli bir âlim varmış.
Sohbetleri, Bursa, Manisa ve Balıkesir bölgesinde dinleniyormuş.
Kur’an okumanın ve okutmanın yasak olduğu dönemlerin hiç birinde derslerine ara vermemiş.
En sıkışık günlerde öğrencilerini alır dağ köylerinde birer hafta kalarak, yer değiştirerek devam edermiş.
Emekli olunca Edremit’e yerleşen Balıkesir Mal Müdürü, bana 1983 yılında anlatmıştı: “1940’lı yıllarıydı, Vali bey, beni çağırdı. Sarı Hoca’nın filan köyde derslerine devam ettiği haberini aldım. Sen namazını kılan birisin. Senden şüphe etmezler bi araştır” dedi.
Sarı Hoca Cuma günleri Balıkesir’e geldiğini biliyordum.
Caminin önünde bekledim, safta yan yana oturmayı sağladım. Namazdan çıkınca hocanın elini öptüm, dağ havası almak istediğimi söyleyince ‘Hazır ol, beraber gidelim’ dedi.
Sarı hoca kimseye hayır dememiş, incinmemiş, incitmemiş, kırmamış.
Kozasından yeni çıkmış saf ipeğin en ince telleri gibi kelimelerin en ince, en tatlı, en latif, en dayanıklılarını, güneşin yedi rengiyle boyadıktan sonra gönüllerimize nakış nakış işleyen Bestami Yazgan beyefendinin şiiri özetle:
“Çiçeklerle hoş geçin balı incitme gönül
Ya hayır de yahut sus, Dili incitme gönül
Tüten ocağı bozma külü incitme gönül
Bir küçük meyve için dalı incitme gönül
Kibirle yürüyerek yolu incitme gönül
Sahibi hürmetine kulu incitme gönül” diyor.
Siz bu şiirin tamamını yeniden bir daha okuyunuz.
Emekli Mal müdürü anlatmaya devam ediyor: “Minibüse bindik, köye vardık, hiçbir medrese öğrencisi yok.
Hoca, köylülere nasıl sinyal verdiyse, hocanın evinde hiçbir çocuk yok. Ben de Pazartesi günü Vali beye, ‘Hiçbir çocuk görmediğimi söyledim” demişti.
Sarı Hoca, Mal Müdüründen korkmadığı gibi onun gönlünü de incitmemiş dağda havasını da aldırmış.
Sarı Hoca, ayda bir de çevredeki köyleri gezermiş. Orada misafir edilirmiş.
Edremit’e gitmiş. Şehre girerken “Allah rızası için” deyip elini uzatan bir dilenci, “Allah rızası için, benim evde misafirim olur musunuz? Demiş, o da kabul etmiş.
Zengin bir otelci de daha sonra onu davet etmiş.
O da durumu izah etmiş. “Bu senden önce davet etti; oraya gideceğim.” demiş.
Peygamber Efendimiz de “Devem nereye çökerse orada kalacağım” demiş.
Medineliler deve bizim eve gelsin diye önüne güzel şeyler tutuyorlar. Ama deve hiç birine iltifat etmeden Eba Eyyüb El Ensari’nin evinin önünde çöküyor.
Eba Eyyüb El Ensari’nin evi iki katlıymış. Peygamber Efendimiz birinci katta kalmak ister.
Eba Eyyüb El Ensari, hem gelen gidenlerin Efendimizi rahatsız edeceğini düşünür, hem de Peygamber Efendimizin üzerinde oturmayı istemez.
Efendimizi rahatsız etmek istemediğinden üst katta kalmasını ister.
Peygamberimiz (s.a.v.)’de gelen misafirlerin rahat etmesi ve Eba Eyyüb El Ensari’yi rahatsız etmemeleri için birinci katta kalmak ister.
İki tarafta nezaket haddesinden geçmişler.
Şairimizin:
“Ya hayır de, yahut sus, Dili incitme gönül” mısraını yeniden bir daha düşününüz.
Birinci manası, dilinizden dikenli, pis, kötü kelimeler çıkararak gevezelik yaparak kendi dilinizi incitmeyiniz” derken,
İkinci manasına göre, dilinizden kurşun gibi veya gül kokusu gibi çıkan o kelimelerin hedef tahtası, gönüllerdir.
“Gönlü incitme gönül” derken dilden çıkan kelimelerin gönül tarlasında boy verdiğini, onun için kötü kelimeler üretmemesi gerektiğini anlatıveriyor.
“Dil” kelimesi aynı zamanda “Gönül” anlamına da gelir.
Yani insanlara yük olmamaya gayret edeceğiz, insanların gönlünü kırmamaya dikkat edeceğiz.
Bir yerlerde görev yapıyorsunuz. Gideceğiniz yerde Müslüman gruplar vardır. Hepsi Müslüman’dır ama birinin tarafında görüntüde yer almayacaksınız.
Ama gönlünüz bir tarafı tutabilir. Allah’ü Teala gönülden adaleti, istemiyor. Çünkü “Gönül ferman dinlemez” Dış görünüşte adaleti göstereceksiniz.
İki küçük çocuğunuzdan birini çok seviyorsunuz. İkisini de dizimize oturtup seveceğiz ve birisini çok sevdiğinizi söylemeden, hissettirmeden seveceğiz ve birini diğerinden ayrı tutmayacağız. Böyle yapmayıp da birine karşı adaletsiz davranırsak günah işlemiş oluruz.
İki veya daha fazla İslami gruptan birine gönlünüz meyledebilir. Fakat her iki grupta “Müslüman’dır” deyip öyle hareket edeceksiniz. İkisine de dengeli bir biçimde davranacaksınız.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) işi deveye bırakmakla kimseyi gücendirmemiş.
Ebu Eyyüb El Ensari’nin evinde misafir olmuştur.
Devenin çöktüğü yeri de Mescit yapmıştır.
Buluşma yerimiz hep mescitler olsun.