1967 den beri tanıdığım, değerli bir yol arkadaşımı
evinde ziyaret ettim.
Hasta yatağında, dünyadan geçmiş, yalnız Allah’a
kulluk yapma durumunda.
Zor konuşuyor, anlaşılması da zor.
Dudak hareketlerini de takip etmem gerekti.
12 metre karelik kırtasiye dükkanının içinde günlük
ekmeğini kazanırken, bulunduğu şehrin bütün İslami guruplarının uğrak yeri idi.
Yalnız bulunduğu şehir değil, Türkiye’nin her
neresinden biri, o şehre gelirse işe o dükkandan başlardı.
On iki tarikatın, 144 kolu, Akıncılar, Ülkücüler,
Mücadele birliği…nden herhangi bir kişi İslami bir hizmet için Karaman’a
uğramışsa, ilk uğrak yeriydi.
1969 yılında Erbakan merhumun bağımsız adaylığı da o
12 metre karelik dükkanda başlamıştı.
Halen yayın hayatına devam eden Uyanış gazetesi de, o
dükkanda başladı.
Haftada bir gün akşam sohbetlerinde alınan bilgiler ve
kararlar, o dükkandan yayılır ve uygulanırdı.
Hasta yatağındaki dostuma sordum, “55 yıl sonra
geldiğimiz yerden memnun musun” dedim.
Cevap hiç beklemediğim şekilde geldi:
“Ben okumadım. Sizlerden duyduklarımı yapmaya
çalıştım.
Hedefim Allah’a kul olmaktı.
Namazımı, orucumu, zikrimi, fikrimi Allah’a kulluk
için yaptım.
Gazete çıkarırken de, siyaset yaparken de, ben Allah’a
kulluk için yaptım.
Hedefim buydu. Sonucun ne olduğunu, kabul edilip
edilmediğini ben bilmiyorum.
Ben görevimi yapmaya çalıştım o kadar” dedi.
Ben, “12 metre karelik dükkandan bir zamanlar 200
metre karelik büroya geçtiğini duydum. İslam’a hizmetin aynı oranda arttı mı?”
O, “12 metrekareyi hep özledim”
Sahnede “Parayla saadet olmaz” türküsünü söyleyen,
sahneden inince “Parasız saadet olmaz” inancıyla yeni arayışlar içine girenler
gibiyiz.
Sahnelerden, makamlardan, rütbelerden, alkışlardan
uzak kalınca yeniden “Parayla saadet olmazmış” dememek için her gün o günkü
imkanlarımızla o günkü İslami hizmetlerimizi yapmaya başlayalım.
Mesela, küçücük dükkanınızda, helal yoldan ekmeğinizi
kazanırken sevaba girdiğiniz gibi,
Şehirde hayırlı insanlarla mezhep, meşrep ayrımı
yapmadan beraber olmaya,
Onlara bir bardak çay içirmeye,
Hayırlı hizmetlerini başkalarına da duyurmaya,
Meşrep farkı olan Müslümanların birbirleri aleyhinde
konuştuklarının her cümlesini sır küpüne atmaya,
Ama birbirleri hakkında kullandıkları en azından
“Allah onlardan razı olsun” sözünü onlara duyurmaya ve gönüller arasına kelime
tuğlalarından muhabbet köprüsü kurmaya çalışabiliriz.
Medine-i Münevvere’de, hem Hattatlık hem kokuculuk
yapan ve halkımız tarafından Kokucu Mustafa efendi veya Erzurumlu Mustafa
efendi dile bilinen Mustafa Necatüddin (Erzurum 1912-Medine 1991) 1948 den beri
kokucu dükkanında, kuşların suya geldiği gibi, öğrencilerin uğrak yeri olduğu
gibi, dünya üzerinde İslami faaliyetler yapan ılımlıların da, radikal diye
isimlendirilenlerin de, siyasilerin de uğrak yeri ve dünyadan oraya bırakılan
haberleri ve yardımları alma yeriydi.
Bu İslam dini, yalnız hocalarımızın ve dervişlerimizin
dini değildir, hepimizin dinidir.
İki milyar Müslümanın her biri dininin adamıdır.
İslam alimlerimiz vardır da, din adamı yoktur
dinimizde. Hepimiz dinimizin adamıyız.
Hepimiz, dinimizin adamı olunca, kimsenin tapulu adamı
olamayız.