Mahmut TOPTAŞ
Önce ayaklarıyla yürüyen, sonra ata binen, tekeri bulan, kağnıyı icat eden, lastiği, motoru, petrolü bulan arabaya binen, uçağı icat eden insan, bütün bu teknik değişimi yaparken iç dünyasında taşıdığı iman ve inkarında değişim olmadı.
Bu günün inkarcısı ile şeytanın inkarı ve mantığı arasında fark yok. Firavunun inkarı ve Musa aleyhhisselama karşı tavır ve taktiği ile bu günün inkarcısının bu günün Müslüman’ına karşı takındığı tavır ve taktik arasında farkı yok.
Sevgili peygamberimize karşı direnenleri tanıtırken Rabbimiz:
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آَيَةٌ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الْآَيَاتِ لِقَوْمٍ
“Bilgisizler: "Allah bizimle konuşsa veya bize bir âyet getir¬seydi ya" dedi¬ler. On¬lardan öncekiler de işte böyle tıpkı onların dediği gibi demişti. Kalp¬leri birbi-rine benzedi. Kesinlikle inananlar için biz âyet¬leri apaçık gös¬terdik”” (Bakara süresi ayet 2/118)
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ
“Hayır! Onlar daha öncekilerin söyledikleri gibi söylediler.” (Mü’minun süresi ayet 23/ 81)
Bin dört yüz sene önce söylenen küfür sözlerin ve tavırların daha önce söylenenler olduğunu haber verir.
Bu gün de aynı şeyler yapılıyor.
Türkiye’de bile uzantısı olan batılı bazı vakıflar, strateji merkezleri, İslâm alemini köleleştirme yollarını batılı yöneticilere gösterirken söyledikleri ve yaptıkları daha önce yapılan ve söylenenlerdirler.
Dünyanın en saygın kabul edilen bir vakfının Bush’a sunduğu bir rapor yayınlanmış. Rapora katkı sağlayan on kadar adam da tanınan uzmanlar.
Teklifin özü şu:
“İslâm aleminde insanları a) Fundemantalist Müslüman, b) Gelenekçi Müslüman, c) Radikal Müslüman, d) Modernist Müslüman, e) Laik Müslüman diye ayırınız.
Bunların hiç birine güvenmeyiniz. Çünkü ortak tarafları Müslümanlık. Ama Modernistlere maddi manevi yardım ediniz. Sonra laikleri destekleyiniz, ama güvenmeyiniz çünkü Müslümanlar.
Fundemantalist Müslümanları aşağılayan, gözden düşüren haberler bulunuz ve yayın organlarını kullanarak Gelenekçi Müslümanların gözünden düşürünüz…..” diye devam eden 26 sayfalık bir rapor.
Bilgisayar teknolojisiyle hazırlanan bu raporun özü yeni bir şey değil. Firavunun yapıp uyguladığı bir şey.
Rabbimiz haber verir:
إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءَهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
“Şüphesiz Firavun, yeryüzünde büyüklük tas¬ladı ve ülke hal¬kından bir gurubu zayıflatmak için onları gurup/kastlara ayırdı. Onların (İsrail oğulları’nın) er¬kek çocuklarını öldü¬rüyor, kızlarını sağ bıra¬kıyordu. Şüphesiz o bozgun¬culardandı. (Kasas süresi ayet28/4)
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
“(Firavun) kavmini küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar fasık bir toplum idi.” (Zuhruf süresi ayet 43/54)
Ateşin görevi yakmak, akrebin görevi sokmak, kafirin görevi bizi önce parçalamak sonra yutmaktır.
Bizim görevimiz de yönünü kıbleye çeviren kalbinde Allah sevgisi olan her telden, her türden, her ırktan, her dilden, her mezhepten, her akımdan Müslüman’ı kafirlerin vurduğu damgayla değil Allahın verdiği isimle tanıyacağız. O isim de “İslâm” ismidir.
Hataları görmezden gelmeyeceğiz. Hataları kafirlerin gösterdiği açıdan değil, kendi açımızdan göreceğiz. Çareleri de dayatılan çare değil kendi reçetemizle düzelteceğiz.
Kur’anın bize öğrettiği bir duayı bu günlerde biraz daha fazla okuyalım:
وَالَّذِينَ جَاءُوا مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذِينَ آَمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ
“Onlardan (muhacir ve ensar ’dan) sonra ge¬lenler: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde bir kin bırakma. Rabbimiz, şüphesiz sen şefkatlisin merhametlisin" derler.” (Haşr süresi ayet 59/10)
Mü’min insanlara karşı gönlümüzde kin bırakmayacağız. Bunun için o mü’min kardeşimizin iyi huylarını gözümüzün önüne kadar getirip güzelliğini seyredeceğiz.
Şeriatçı, tariktcı, radikal, ılımlı, hoşgörücü, müteassıp, barışçı, siyasal İslamcı, aşırı dinci.....vs.. gibi isimler takılarak parçalanmak istenen insanımızı “Müslüman” adı altında toplayıp hatalarıyla beraber bağrımıza bastıktan sonra yanan bir yüreğin ateşiyle hataları yakıp sessizce yok edeceğiz.
Gülünü severken dikenlerine katlanacağız. “Dikensiz gül olmazmış” Hatasız insan olmaz.
“Bunlarla olmaz” sözünü ağzımıza almayacağız.
Matematikçi sıfıra kızıp da “Sen bir şeye yaramazsın sen sıfırsın” demez. Onu rakamın sağ tarafına yazıverdimi rakamı on kat yapar.
“Bağırmayla olmaz” diyen değerli bir Doçentimiz, başörtüsü olaylarının zirvede olduğu bir dönemde Dekana gidip dışardan gelen “Başörtüsüne uzanan eller kırılsın” sesleri arasında başörtüsünün önemini anlattığını ve öğrencileri derse aldırttığını anlattığında ben de ona, “Peki o dışardan gelen sesler olmasaydı, işin daha kolay mı yoksa daha zor mu olurdu? Diye sorduğumda biraz düşündükten sonra “O sesler olmasaydı beni dinlemezdi” demişti.
Biz, caminin kubbesini taşıyan dört direk gibi ayrı dursak da aynı kubbeye omuz veririz.
Biz, sazın telleri gibi ayrı dursak da aynı güfteyi söyleriz.