Otuz üç yıldır konuşuyorum. Renksiz, kokusuz, kapalı olan bu konuşmalarım, acılarını içine gömen, iniltilerini yine kalbinin en derin yerlerinde yankılandıranlarınki gibi açık değil; kuzu görünce uluyanlarınki gibi kapalı değil.
Yazıyorum ama kederini kanıyla alın çizgilerine yazanlar kadar açık değil.
Servetin şarlatanlığını gariplerin gözyaşına, işçilerin alın terine batırarak yazdıranlarınki gibi kapalı değil.
Televizyon ekranında eli kanlı katiller, vücudu kana bulanmış maktuller,
Taksim Meydanı’nda anıtın tepesine çıkan başçavuş,
Bunalım geçirip hanımını kurşunlayan komiser,
Boğaz köprüsünden atlayacağını söyleyen dertli,
Arkadaşlarını atlatarak “özel haber” yapmaya çalışan muhabir,
Bütün bunların üzerine köşe başlarında teori üreterek gerçeği karartan yazarlar,
Katilin, maktulün, intihara teşebbüs edenlerin ruh halini öğrendiği İngilizce kelimelerle anlatmaya çalışırken, kendi ruh halini ele veren psikologlar,
İnsanları ilk, orta ve yükseköğretimden mafyacılığa köşe dönmeye sonra katilliğe, intihara sevk edenlerin ruh halini anlatırsa bir daha o ekrana çıkamayacağını bildiğinden niçin ve nedenini açıklamıyorlar.
70 milyon insanın hazinesini hortumlayan 70 kişiden biri öldüğünde: Sen, insanların en hayırlısısın. Allah ve Rasulü seni kucaklayacak” diye mersiye yazan,
Sonradan 70 milyona dönüp “Sabredin. Bir ömürlük yolunuz kaldı. Yahudi, Hıristiyan, Müslüman hepiniz cennetliksiniz” diyen din profesyonellerimiz.
Kanını kuruttukları insanların iliğini emerek holdingleşmeye çalışanlar, gemi batarken altınlarını beline saran adam gibi batıyorlar.
“Bizler, Karun gibi zengin olsak ve onu Allah yolunda harcasak olmaz mı” diye fetva soranlar.
Tarihin seyrini hep iyiye ve güzele doğru çevirenler bu işi bol para ve askeri güçle yapmadılar.
Onun için imansızların peygamberlere itirazlarında:
“Dediler ki: "Yerden bir pınar akıtmadan sana iman etmeyeceğiz."
Yahut hurmalardan ve üzümden bir bahçen olmalı ve aralarından sular fışkırtmalısın."
Veyahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parça parça üzerimize düşüresin veya Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin."
Veyahut senin, altından bir evin olsun veya gökyüzüne çıkmalısın. Okuyabileceğimiz bir kitabı bize indirmedikçe, gökyüzüne çıkmana da iman etmeyeceğiz." De ki: "Sübhanellah. (Rabbimi tenzih ederim) Ben ancak, Peygamber olan bir insanım." (İsra Sûresi, ayet 17/90-93)
Evi altından olmayan, hazineleri olmayan, güzel bir bahçeye sahip olmayan peygamberler ve onların yolundan gidenler, Karunların ve Firavunların hazinelerine ve saltanatlarına sahip oldular.
Ama servet ve saltanata sahip olmayan, vefatında miras bırakmayan peygamberler ve onların yolundan yürüyenler, hakkı hak sahiplerine vermek için yürüdüler ve Karunların elindeki haksız kazançları, Firavunların eli altındaki saltanatı hak sahiplerine dağıtarak dünyadaki nasiplerini de unutmadılar.
Rabbimiz isterse Firavun’un sarayında Musa aleyhisselam gibi besler.
Bize en lazım olan şey, İslam’ın tarif ettiği doğruluk.