Bütün ekmekler sizin olsa midenizin alacağı belli.
Bütün elbiseler sizin olsa giyebileceğiniz günler sayılı.
Bütün koltuklar size ait olsa siz, birine oturunca diğerleri boş kalır.
Bütün güzeller size ait olsa gücünüz ve gününüz sınırlı.
Sonra bu dünyada hiçbir insan “İstediğim her şeyi elde ettim.” diyememiştir.
Türkiye’nin en zenginlerinden biri bir ses sanatçısına imreniyor. O da kendine sıkılan kurşunlardan sonra “Paradan ve şöhretten sıkıldım” diyor.
Çocuğunun istikbali için on beş yıl eğitim masraflarını karşılıyor.
On beş yıl sonra bir diplomayla çocuğu geliyor ve kahveye gitmek için harçlık istiyor veya iş buluyor.
İşleri iyi gidiyor. Köşeyi çabuk dönüyor. İçi dışı yağ bağlıyor. Zayıflama merkezlerinde vakit öldürüyor.
Her şey gönlünce giderken şeker yükseliyor.
En sevdiği tatlılar onun zehiri oluveriyor.
Kolesterolü yükseliyor. Yağdan etten uzak kalıveriyor.
“Kalp var, fazla sevinmeyeceksin, fazla üzülmeyeceksin” deniyor.
Sevdiği her şey hapishanesini ören tuğla veya demir şebekeye dönüşüveriyor.
Gelen tehdit telefonlarından sonra en yakınlarından korkmaya başlıyor.
Çiçekler soluyor. Güzellikler gidiyor.
Güzellik uzmanları dıştaki kırışmayı kapatıyor; ama içteki buruşmayı gideremiyor.
Öyle ise ne yapmalı?
İstikbalin mesafesini yetmiş sene ile, memurlukla, amirlikle sınırlamamalı.
Ufkumuzu geniş tutmalıyız. Dünyamızın gerisinde cenneti ve cehennemi görebilmeli.
Üç boyutlu resimde bir önde görülebilen bir resim var, birde çok dikkatli bakan, bakarken çevresiyle ilişkisini zihinsel olarak kesebilenler geride bir başka resim görürler.
İşte bu dünyada yaptığı evini, çocukken kumdan veya çamurdan evler yaptıktan sonra yıktığı ev gibi görürse, bir gün ecel gelip “Haydi” dediğinde gözü görmez hale gelebileceğini bilir ve ona göre ahirete bakmaya ve hazırlanmaya çalışırsa dünyası da güzel olur.
Dünya bineğine binerek cennete doğru yol alırsa her cefa sefa olur
Çünkü cennet yolcusu yüz karartıcı işleri yapmaz.
Sonuçta ahireti de güzel olur.
Biz, iyi insanlarla beraber olmaya, cennete doğru yarış yapan insanların arasına katılmaya, Bush, Şaron, Trump gibi adamların yakını, yandaşı olmak yerine bize bizden daha yakın olan Allah’a yakın olmaya ve onun Rasülünün yolundan giderek salihler arasına katılmaya çalışalım.
Hakkın ve haklının yanında yer alalım.
Şahsi çıkarlarımız için kafirlerin yanında yer almaktan kaçınalım.
Hatalı ama Müslüman olan bir insan, hangi ırk veya coğrafyadan olursa olsun milyonlarca kafirden daha değerlidir.
Çünkü yer yüzünde bütün pislikler, zulümler, işkenceler, sömürüler, ahlaksızlıklar, soygunlar kafirlikten kaynaklanmaktadır.
Rabbimiz, Lokman’ın oğlunu eğitirken en fazla kaçınması gereken şeyin şirk/Allah’a ortak koşmak olduğunu haber verir:
وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ
“Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Oğulcuğum, Allah'a ortak koşma, şüphesiz ortak koşmak, büyük bir zulümdür." (Lokman süresi ayet 31/13)
Her türlü kötülüğün, pisliğin kaynağı, bataklığı, Allah’ın emir ve yasaklarını beğenmeyip kendi gibi ölümlülerin yasalarını, değerlerini öne çıkarmalarıdır.
Kafirlikten daha büyük hata veya suç yoktur.
Ciğer paresi çocuklarımızı tertemiz yetiştirelim.
İstikbalinin cennette son bulacağını, oraya kadar yarış yapması gerektiğini öğretelim.
Parmağının ucunun kibritin alevinde yanmasına dayanamadığımız yavrularımızı cehenneme göre yetiştirmeyelim.
Hayatını cennete göre ayarlayalım.
Tertemiz gönüllerle, haram yemeyen midelerle, pırıl pırıl ellerle Kur’an’a sarılalım.