İzmir fuarında 1960 lı yıllarda kahkahalı aynalar bölümüne girmiştim.
Aynanın birinde kendimi çok büyük gördüm, öbüründe cüce, diğerinde eğri büğrü, bir başkasında yassı gördüm. En sona normal bir ayna koymuşlarda kendimin normal halini görüp sevinerek çıktım.
Düşmanı, pireyi deve yapan, dev aynasında görmeyin, göstermeyin. Dostlarınızın gözü yılar.
Korku, korkunç bir şey.
Korkan insanın beti benzi atar.
Dizlerinin bağı çözülür.
İnciğinde can kalmaz.
Ecel terleri dökmeye başlar.
Ödü patlar.
Dostlar, düşman görünmeye başlar.
Düşmanların boyu uzar. Ejderha gibi görünür.
1940 lı yıllarda köy korucusu olan fakir bir köylüye korucu elbisesi vermişler. Aylar sonra bir su birikintisinde kendisini resmi elbiseler içinde görmüş ve korkudan bayılmış.
Çocukluğumuzda arkadaşlarla köyden biraz uzaklaşır ve gün batımından önce köye girememişsek kendi aramızda korku çoğaltırdık ve dağların tepesinde görülen her çalı bir canavara dönüşür, üzerimize doğru gelir gibi olurdu.
Gündüz gölgesinde oyun oynadığımız, serinlediğimiz meşe ağaçlarını, kendi korkularımızla düşmana dönüştürürdük.
Enfal süresinin 42-52’inci ayetlerinde kafirlerin gücünün büyütülmemesi gerektiği, hatta Müslümanların gözünde küçültülmesi gerektiğine işret ettikten sonra kafirlerle karşılaşıldığında sebat edip kaçmamaları gerektiğini, birbirimizle çekişerek kuvvetimizi harcamamamızı, sabretmemizi, İslâm’a zarar verdiği kanaatinde olan kafirler gibi şımarmamamızı ister Rabbimiz:
إِذْ يُرِيكَهُمُ اللَّهُ فِي مَنَامِكَ قَلِيلًا وَلَوْ أَرَاكَهُمْ كَثِيرًا لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَلَكِنَّ اللَّهَ سَلَّمَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (43)
43 Hani Allah onları sana uykunda azıcık göstermişti. Eğer onları sana çok gösterseydi çekinirdiniz ve iş hakkında çekişirdiniz. Fakat Allah sizi selamette kıldı. Şüphesiz o gönüllerdekini bilir.
وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلًا وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ (44)
44 Hani karşılaştığınızda onları size az gösteriyordu, sizi de onların gözünde az gösteriyordu ki kararlaştırılan işi yerine getirsin. Bütün işler Allah'a döndürülür. (Hiçbir zaman düşmanı gözünüzde büyütmeyin.)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (45)
45 Ey iman edenler, bir toplulukla karşılaştığınızda sebat ediniz. Allah'ı çok anınız ki kurtuluşa eresiniz.
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ (46)
46 Allah'a ve Rasülüne itaat ediniz. Birbirinizle çekişmeyiniz. Yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz gider. Sabrediniz; şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal süresi ayet 8/42-46)
Musa aleyhisselam, duasında “Dilimin bağını çöz ki sözümü anlasınlar.” Buyuruyor. Korku kişinin dilini bağlar.
Bir meydanda veya kapalı bir yerde konuşuyorsunuz. En güzel manaları en güzel kelimelerle dile kolay, kulağa hoş gelecek ve anlaşılmasında zorluk çekilmeyecek kelime ve cümlelerle aktarmak için beyninizin bütün hücrelerini harekete geçiriyorsunuz.
Kevser ırmağına dayanmış bir şelale gibi kelimeler ağzınızdan dökülürken zihninizi bir de “Acaba bu kelime filan maddeye dokunur mu? Filanı yaralar mı? Filanların en hassas noktası burası, burayı es geçeyim” gibi şeylerle meşgul olursa dilde düğümlenme meydana gelir.
Profesörlerimizin çoğunluğunun konuşurken “eeeeee şey, ııııııı yaniiii” diye konuşmalarının sebebi o anda belaların altından geçiyor da ondan. Kendine, makamına, unvanına biri dokunup da parçalamasın diye kelime seçerken eeee...ıııı yapıyorlar.
Kırlangıca sormuşlar “Niçin hep uçarken aşağıdan yukarıdan sağdan soldan uçuyorsun? Doğru uçmuyorsun? demişler. “Belanın, atmacanın altından üstünden sağından solundan uçuyorum” demiş.
Birde konuşurken veya yazarken kendini, patronunun sevdiklerini sevmek, sövdüklerine sövmek mecburiyetinde hissederse dilde ve kalemde düğümlenme meydana gelir. Yazı veya konuşma boyunca zikzaklar çizer.
Rabbimizden dilimizin bağını çözmesini isteyeceğiz. Yani hiçbir kimseden korkmadan, birilerinin nefretinin ve muhabbetinin hesabını yapmadan yalnız ve yalnız gerçekleri en güzel şekilde en uygun zaman ve mekanında söylemeye çalışacağız ama muhataplarımızın anlayışını da gözeteceğiz.
Gönlünü Allah’a vermiş, onun yarattıklarını sevmiş, midesine haram lokma girmemiş, elleri haram mala ve haram tene uzanmamış, kulağından gönül denizine hep Allah’ın ayetleri dökülmüş, dili hep Allah’ın ayetleriyle ıslanmış bir mümin bu dünya üzerinde Rabbin rızasını yitirme korkusundan başka bir korku taşımaz.
Devam Edecek
Aynanın birinde kendimi çok büyük gördüm, öbüründe cüce, diğerinde eğri büğrü, bir başkasında yassı gördüm. En sona normal bir ayna koymuşlarda kendimin normal halini görüp sevinerek çıktım.
Düşmanı, pireyi deve yapan, dev aynasında görmeyin, göstermeyin. Dostlarınızın gözü yılar.
Korku, korkunç bir şey.
Korkan insanın beti benzi atar.
Dizlerinin bağı çözülür.
İnciğinde can kalmaz.
Ecel terleri dökmeye başlar.
Ödü patlar.
Dostlar, düşman görünmeye başlar.
Düşmanların boyu uzar. Ejderha gibi görünür.
1940 lı yıllarda köy korucusu olan fakir bir köylüye korucu elbisesi vermişler. Aylar sonra bir su birikintisinde kendisini resmi elbiseler içinde görmüş ve korkudan bayılmış.
Çocukluğumuzda arkadaşlarla köyden biraz uzaklaşır ve gün batımından önce köye girememişsek kendi aramızda korku çoğaltırdık ve dağların tepesinde görülen her çalı bir canavara dönüşür, üzerimize doğru gelir gibi olurdu.
Gündüz gölgesinde oyun oynadığımız, serinlediğimiz meşe ağaçlarını, kendi korkularımızla düşmana dönüştürürdük.
Enfal süresinin 42-52’inci ayetlerinde kafirlerin gücünün büyütülmemesi gerektiği, hatta Müslümanların gözünde küçültülmesi gerektiğine işret ettikten sonra kafirlerle karşılaşıldığında sebat edip kaçmamaları gerektiğini, birbirimizle çekişerek kuvvetimizi harcamamamızı, sabretmemizi, İslâm’a zarar verdiği kanaatinde olan kafirler gibi şımarmamamızı ister Rabbimiz:
إِذْ يُرِيكَهُمُ اللَّهُ فِي مَنَامِكَ قَلِيلًا وَلَوْ أَرَاكَهُمْ كَثِيرًا لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَلَكِنَّ اللَّهَ سَلَّمَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (43)
43 Hani Allah onları sana uykunda azıcık göstermişti. Eğer onları sana çok gösterseydi çekinirdiniz ve iş hakkında çekişirdiniz. Fakat Allah sizi selamette kıldı. Şüphesiz o gönüllerdekini bilir.
وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلًا وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ (44)
44 Hani karşılaştığınızda onları size az gösteriyordu, sizi de onların gözünde az gösteriyordu ki kararlaştırılan işi yerine getirsin. Bütün işler Allah'a döndürülür. (Hiçbir zaman düşmanı gözünüzde büyütmeyin.)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (45)
45 Ey iman edenler, bir toplulukla karşılaştığınızda sebat ediniz. Allah'ı çok anınız ki kurtuluşa eresiniz.
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ (46)
46 Allah'a ve Rasülüne itaat ediniz. Birbirinizle çekişmeyiniz. Yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz gider. Sabrediniz; şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal süresi ayet 8/42-46)
Musa aleyhisselam, duasında “Dilimin bağını çöz ki sözümü anlasınlar.” Buyuruyor. Korku kişinin dilini bağlar.
Bir meydanda veya kapalı bir yerde konuşuyorsunuz. En güzel manaları en güzel kelimelerle dile kolay, kulağa hoş gelecek ve anlaşılmasında zorluk çekilmeyecek kelime ve cümlelerle aktarmak için beyninizin bütün hücrelerini harekete geçiriyorsunuz.
Kevser ırmağına dayanmış bir şelale gibi kelimeler ağzınızdan dökülürken zihninizi bir de “Acaba bu kelime filan maddeye dokunur mu? Filanı yaralar mı? Filanların en hassas noktası burası, burayı es geçeyim” gibi şeylerle meşgul olursa dilde düğümlenme meydana gelir.
Profesörlerimizin çoğunluğunun konuşurken “eeeeee şey, ııııııı yaniiii” diye konuşmalarının sebebi o anda belaların altından geçiyor da ondan. Kendine, makamına, unvanına biri dokunup da parçalamasın diye kelime seçerken eeee...ıııı yapıyorlar.
Kırlangıca sormuşlar “Niçin hep uçarken aşağıdan yukarıdan sağdan soldan uçuyorsun? Doğru uçmuyorsun? demişler. “Belanın, atmacanın altından üstünden sağından solundan uçuyorum” demiş.
Birde konuşurken veya yazarken kendini, patronunun sevdiklerini sevmek, sövdüklerine sövmek mecburiyetinde hissederse dilde ve kalemde düğümlenme meydana gelir. Yazı veya konuşma boyunca zikzaklar çizer.
Rabbimizden dilimizin bağını çözmesini isteyeceğiz. Yani hiçbir kimseden korkmadan, birilerinin nefretinin ve muhabbetinin hesabını yapmadan yalnız ve yalnız gerçekleri en güzel şekilde en uygun zaman ve mekanında söylemeye çalışacağız ama muhataplarımızın anlayışını da gözeteceğiz.
Gönlünü Allah’a vermiş, onun yarattıklarını sevmiş, midesine haram lokma girmemiş, elleri haram mala ve haram tene uzanmamış, kulağından gönül denizine hep Allah’ın ayetleri dökülmüş, dili hep Allah’ın ayetleriyle ıslanmış bir mümin bu dünya üzerinde Rabbin rızasını yitirme korkusundan başka bir korku taşımaz.
Devam Edecek