Resmi evraka göre Ayasofya Camii hiçbir zaman camilikten çıkarılmadı.
En sağlam kanıt/delil benim atanma yazımdır: “Diyanet İşleri Başkanlığı Personel Hareketleri Onayı'na göre eski görevi vaizlik olan Mahmut TOPTAŞ, 4/3 derece ile İstanbul-Eminönü’ndeki Büyük Ayasofya Camii imam-hatipliğine İstanbul Valiliği'nin 2.3. 1988 tarih ve 1551 sayılı yazısı, Başbakanlığın 21.3.1988 tarih ve 08–3–314–06767 sayılı izni ile tayin edilmiştir.”
Kanunsuz şekilde müze olarak kullanan devletin yazısıdır bu.
Kanunsuz, kararnamesiz müzeye çevrilen Ayasofya’nın Cumhuriyet hükümeti tarafından çıkarılan tapu senedine dikkat ediniz:
İli: İstanbul
İlçesi: Eminönü
Mahallesi: Cankurtaran
Sokağı: Bab-ı Hümayun
Pafta no: 57
Ada no: 57
Parsel no: 57
Sahibi: Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfı
Metre karesi: 6644
Vasfı: Türbe, Akaret, Müvakkıthane, ve Medreseyi müştemil AYASOFYAYI KEBİR CAMİİ ŞERİFİ
Sınırı: Planı gibi
Cilt no: 16/4
Sahife no: 658
Büyük Ayasofya Camii eski imamı olarak elimdeki belgelerden bir kaçını bilgilerinize sunmak isterim:
Devlet arşivlerinde ve devlet kuruluşlarındaki kayıtlara göre Ayasofya, camidir.
Devletin en önemli kurumlarından olan tapu dairesi kayıtlarına göre Ayasofya halen camidir.
Buyurun ve tapu kaydını okuyun:
İli: İstanbul
İlçesi: Eminönü
Mahallesi: Cankurtaran
Sokağı: Bab-ı Hümayun
Pafta no: 57
Ada no: 57
Parsel no: 57
Sahibi: Ebulfetih Sultan Mehmet vakfı
Metre karesi: 6644
Vasfı: Türbe, Akaret, Müvakkıthane, ve Medreseyi müştemil AYASOFYAYI KEBİR CAMİİ ŞERİFİ
Sınırı: Planı gibi
Cilt no: 16/4
Sahife no: 658
Bu tapu kaydının fotokopisini de internetten yayınladım.
Kanuni dayanağı olmadan 1934'te müze olması için kapatılan Ayasofya için çıkarılan tapunun 1936 tarihli senedinde “AYASOFYAYI KEBİR CAMİİ ŞERİFİ” diye yazılmıştır.
Kapatıldığı 1934 yılından 1952 yılına kadar aralıksız olarak imam ve müezzin tayini yapılmış, 1952 yılında müezzinlik kadrosu alınmış ama imam tayini devam etmiş, imamı olmayan Eminönü camilerinde istihdam edilmiş.
1988'de ben Büyük Ayasofya Camii'ne imam olarak atanınca ben de eski bir vaiz olduğum için Vaiz olarak istihdam edildim.
01 Şubat 1991 yılında caminin dışında Osmanlı'nın ilavesi yüz metrekarelik bir yeri ibadete açarak milletin havasını almak istediler ve ben o küçücük yerde imamlık yapmaya başladım.
Cuma namazı öncesi yaptığım konuşmalar, Ankara’nın hoşuna gitmediğinden önce başka Mimar Hayrettin Camii'ne becayiş zorlamasıyla Ayasofya’dan uzaklaştırıldım. Oradan da İstanbul Merkez Vaizliğine atattırdım.
İsmail Kandemir diye birini hiç tanımazdım.
Bir gün Cantaş Yayınevi'nde her Cumartesi öğle üzeri arkadaşlarla yaptığımız sohbetler esnasında tanımadığım, adam gibi bir adam çıkageldi ve “Ben Mahmut Toptaş’ı arıyorum” dedi.
Kalktım kucakladım ve yer gösterdikten sonra oturdum.
Ayasofya’yı açmaya karar verdiğini, ne yapması gerektiğini sormaya gelmiş.
Ben de önce arkadaşları tanıttım. Onlardan biri de onun aradığı biriydi.
"Sana avukat lazım, o da işte burada; Mehmet Çakırca. Bununla işini devam ettireceksin ve bu da senden hiçbir ücret istemeyecek."
Dilekçeyi yazdılar, mahkemeye müracaat ettiler, kaybettiler ama 26 yıl devam eden mahkemelerin sayısını ben bilmiyorum ama basında “50 defa kaybetti” diye yazıldı.
İsmail devam etti.
Ferhat dağları deldiği halde Şirin’ine kavuşamadı, ama Ali Şiir Nevai, onların aşkını dillendirdi. Mecnun Leyla'sı için çöller aştı kavuşamadı, bunların ağzından aşklarıyla ilgili tek kelime çıkmadı ama Fuzuli, onlar adına konuşuverdi.
İsmail, Ayasofya’ya âşık oldu ve sessizce sevdalısına kavuştu.
Mahkemenin, Ayasofya’nın açılması kararının ardından, Ayasofya'nın Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilerek ibadete açılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı, 10 Temmuz 2020'de Resmi Gazete'de yayımlandı. 24 Temmuz 2020'de Cuma namazı kılındı.
Benim İsmail Kandemir’le buluşmamı, 2020'de Ayasofya Camii açılınca kendisiyle röportaj yapan Süleyman Şahin’inin “GERÇEK HAYAT DERGİSİ 20-26 TEMMUZ 2020” de yayınlanan röportajında,
Süleyman Şahin soruyor: Peki, bu Ayasofya’yı açma aşkının mücadele safhasına intikali nasıl oldu?
İsmail Kandemir cevap veriyor: “Yıl 1994. Allah’ın bir veli kulu rüyamda evime gelmiş. Oğlu da yanında. Kapıya varıyorum. “Biz Uludağ’a gidiyoruz İsmail Efendi” diye sesleniyor.
Oğlu da, “Bizi eve davet et” diye ısrar ediyor.
Allah’ın veli kulu, “Biz içeri girmeyelim. Adamın işi var, başka yere gidecek” diyor.
Ondan sonra telefonun sesiyle uyandım.
Telefondaki ses, “Senin Ayasofya işi ne oldu?” diye sordu. O zaman Ayasofya mevzusunu herkese söylüyorum.
Şimdi Atina’yı söylediğim gibi. Rüyayı gördüm, telefonun sesiyle uyandım ve bana, “Şu adrese gel” denildi.
Ben Bursa’dayım, adres İstanbul’da.
Adrese vardım, baktım Mahmut Toptaş hoca orada. Yanında bir de avukat var. Ben de zaten avukat bakıyordum, ayağımıza kadar gelmiş.
O avukat ile bir dilekçe hazırladık ve ilk davayı o zaman açtık” diyor. Bu uzun röportajı Gerçek Hayat dergisinden de bir okumada fayda var.
İsmail Kandemir merhum, Ayasofya’yı müze yapmak için Bakanlar Kurulu kararının sahteliğini nasıl ispat etti?
İsmail merhum, Genelkurmay Başkanlığı'na ve İçişleri Bakanlığı Kriminoloji Daire Başkanlığı'na müracaat ederek Bakanlar Kurulu Kararı denilen evrakın doğruluk veya sahteliğini istedi.
Genelkurmay'dan gelen cevabın özeti: “Ayasofya müzeye çevrildiği tarihte 'Atatürk' soyadını almamıştı” şeklinde oldu.
O belgede imza “Atatürk” olarak yazılı. Ama o tarihte Atatürk adını almamıştı diyorlar.
İçişleri Bakanlığı Kriminoloji Dairesi de imzanın genel imzalarıyla karşılaştırıldığında ona ait olmadığını söylediler.
İsmail merhum bütün mahkemelerin safahatını ve eline geçen evrakın fotokopisini bana gönderirdi.
Şu anda İstanbul’da olmadığımdan bu iki cevabın tarih ve sayılarını yazamadım.
İsmail Kandemir merhum, hastalığı esnasında torunun yanında Atina’daki Fetih Camii'nin açılması konusunda Gerçek Hayat dergisine:
“Buraya Anadolu Ajansı geldi, benim torun ne dedi biliyor musun? Daha ilkokula gidiyor. “Dedem dava açacak, o davayı ben kazanacağım” dedi.
Dededen toruna neler kalması konusunda da bize örnek oluyor.
Kardeşim İsmail’e (1945-Mayıs 2024) Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabır, torununa gayret dilerim.
İsmail merhumun, Bursa’da İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin vakfettiği arazisi üzerine, belediyenin yaptırdığı Avrupa'nın en modern diye tanıtılan genelevini nasıl kapattırdığı, ehlince bilinmektedir ama, Bursa’dan bir araştırmacının bunu yazmasını çok arzu ederim