İSLAM’IN DOZUYLA OYNAMAYALIM
Mahmut TOPTAŞ
Kimse Allahtan daha merhametli olamaz.
Ve hiç bir kimse Allah’tan daha fazla ceza da veremez.
Veren mi var? Denildiğinde, din adına konuşanlardan niceleri var ki, sırtını cehenneme dayamış, ağzından lavlar akıtarak insanları doğru yola çığırmaya çalışıyor.
Bir kısım adamlarımız da kendisini cennet kapısının bekçisi zannediyor ve geleni gideni, hahamı, papayı cennete sokmaya çalışıyor.
Kur’an-i Kerimde İbrahim aleyhisselamın kendi babasını, Nuh aleyhisselamın kendi oğlunu, Lut aleyhisselamın kendi hanımını, sevgili peygamberimizin kendi amcasını cennete sokma yetkisinin olmadığını haber verir Rabbimiz.
Onlar ki peygamberdirler. Allah celle celalüh izin verdiğinde günahkar Müslümanlara şefaat edecekler ama hiçbir kafiri cennete sokma yetkileri yoktur.
Ne yalnız cennet ayetleri, ne de yalnız cehennem ayetleri.
Rabbimiz ayetlerini nasıl indirdi ise ayarı, dozu odur.
Baştan sona Kur’an, insanlara anlatılırken cennetliklerin ardından cehennemlikler anlatılır, bazan da cehennemliklerin ardından cennetlikler anlatılır.
Ayetlerin anlatım ayarı ve dozu budur.
Kendi eksiklerimizin, kinlerimizin, kıskançlıklarımızın sırtını ayete dayayarak içimizi boşaltıp rahatlama tarafına gitmeyelim.
Rabbimizin emir ve yasaklarını bildiren ayetlerin kelimelerinin dozunu da ne yükseltelim ne alçaltalım.
Allah’tan daha merhametli pozuna bürünüp cezaların tatbikinde indirime gidilemeyeceği gibi, sevapların dağıtımında da aşırıya gidilmesin.
Sevabı verecek olanın ayarının dışına çıkılmasın, cezayı verecek olanın haddini aşmayalım.
Bir şeyin haram olduğu kat’i delille, açık beyanla sabit oldu mu, o haramdan, önce bizim kaçınmamız gerekir, sonra onu duyurmak düşer bize.
Rabbimiz, Nur süresinin 2 inci ayetinde suçun cezasını bildirdikten sonra:
جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآَخِرِ
“Eğer Allah'a ve Ahirete iman ediyorsanız, Allah'ın dininde sizi o ikisine karşı acıma duygusu tutmasın.”
Zaten istesek de Allahtan daha merhametli olamayız. Bize merhameti lutfeden de o Allah’tır.
Yalnız bize değil, dünyada yaşayan trilyon kere trilyonluk canlının her birinde olan merhameti veren o Allah celle celalühtür.
Sevgili peygamberimiz buyurur:
أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ
سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ جَعَلَ اللَّهُ الرَّحْمَةَ مِائَةَ جُزْءٍ فَأَمْسَكَ عِنْدَهُ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ جُزْءًا وَأَنْزَلَ فِي الْأَرْضِ جُزْءًا وَاحِدًا فَمِنْ ذَلِكَ الْجُزْءِ يَتَرَاحَمُ الْخَلْقُ حَتَّى تَرْفَعَ الْفَرَسُ حَافِرَهَا عَنْ وَلَدِهَا خَشْيَةَ أَنْ تُصِيبَهُ
“Allah, rahmeti yüz parça yaptı. Doksan dokuzunu kendi katında tuttu, yeryüzüne bir tanesini indirdi. İşte o bir parça ile yaratıkların hepsi merhamet ederler. Kısrağın kendi tayını emzirirken yavrusuna dokunmasın diye ayağını kaldırması o merhamettendir” (Buhari, Sahih, K. Edeb, bab 19)
Bizce sayısız karıncaların birbirlerine ve tabiata karşı merhametleri de o bir parçadan dağıtılanlardır.
Rabbimizin ayetlerini açıklarken sevgili peygamberimizin üslubuna da dikkat edelim.
Peygambersiz din olmamış bu güne kadar.
Ebu cehilin şahsıyla ilgili olarak mübarek dilinden aşağılayıcı tek kelime çıkmamıştır.
Kişinin içinde taşıdığı kafirlik mikrobuyla uğraştı.
O kafirlik mikrobunun etkisini anlamak için Mekke parlamentosunda sevgili peygamberimiz tartışılırken “Onu ben öldürürüm” diyerek çıkan ama parlamentoya dönmeden Müslüman olan Hazreti Ömer’i düşünün.
Ömer de Ebu cehil de kafirken sevgili peygamberimiz onların Müslüman olması için dua ediyordu.
Mikroba düşmandı, mikrobu taşıyan hastaya acıyordu ve tedavi olması için Kelime-i Tevhidi, pazar yerlerinde fuarlarda, evlerde, meydanlarda, mescidlerde, insanın olduğu her yerde duyurmaya çalışıyordu.