2020
yılının son gününde gazetelerde bir haber vardı, Amerika tarihinin en seri
katili Samuel Little’nin 80 yaşında öldüğünü haber veriyordu.
1975
yılından 2005 yılına kadar 93 kadını öldürdüğünü söylemiş.
İtiraflarından
50 kadının mezarını göstererek kesinleşmiş, geri kalanları öldürdüğünü
söylemiş, 93 e tamamlamış ama ispat edilememiş
Müebbet
hapis hayatı yaşarken 30 Aralık 2020 de ölmüş.
*****
Anadolu
Ajansının 07.10.2020 tarihli haberine göre ABD’ de:
Günde en
az üç kadın öldürülüyor,
Her bir
dakikada 24 kadın fiziksel şiddete maruz kalıyor,
Yılda 12
milyon kadın şiddet mağduru,
Her beş
kadından biri hayatında en az bir defa tecavüze maruz kalıyor,
Gelişmiş
ülkelere göre 21 kat daha fazla taciz ve tecavüz işleniyormuş Amerika’da.
Dünyaya
eşkıya başı olma iddiasında olan devletin hali pürmelali bu.
Geceleri
ateşte yanabilmek için aleve atılan kelebek/pervaneler gibi bir çok ülkede bir
çok insanın koşuştuğu, sınırlarında elektrikli tel örgülerinde can verme
pahasına girmeye çalışılan ülke.
Her
insanın yapısında, karakterinde, mayasında doğruluk vardır.
Onun için
başta herkes hırsızlığa karşı çıkar ama büyüdükçe çevresindekilerin hepsinin
hırsızlık yaptığını görürse, başka örnek alacak insan da bulamazsa o da
bozulmaya başlar.
Her
insanın teni uyuşturucuyu istemez. Hayatında sigarayı ciğerlerine ilk
çektiğinde “Oooh be ne güzelmiş” diyen dünyada tek kişi yokmuş. Ama çevresinin
etkisiyle ciğerleri alıştırınca tiryaki olurmuş.
Uyuşturucu,
bütün ülkelerde yasak iken ileri ülkelere övgüler yazanlar, aynı ülkelerin
ülkenin tamamı uyuşturucu müptelası olunca, herkesi hapse atmak mümkin
olmayınca, kanunları gevşete gevşete bir gün geliyor ve yasak olmaktan
çıkardıkları gibi bir gün daha gelir, içenleri koruma tedbirleri bile almaya
giderler ve aynı yazarlar aynı adamlara yine övgüler döşerler.
19/11/1999
günü akşamı saat 20.00 de Vezneciler Kız Yurdunda dokuz yüz kızımıza yaptığım
bir konuşmada Rabbimiz, insan canına değer verirken:
مِنْ أَجْلِ
ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ
أَوْ فَسَادٍ فِي الْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا
فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِ
ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذَلِكَ فِي الْأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
“Bundan
dolayı İsrail oğullarına şöyle yazdık: "Kim, adam öldürmeyen, yeryüzünde
bozgunculuk çıkarmayan bir adamı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.
Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibidir. Elçilerimiz
onlara apaçık delillerle geldiler. Bundan sonra da onlardan bir çoğu yeryüzünde
aşırı gittiler.” (Maide süresi ayet 5/32) buyurur.
Sevgili
peygamberimiz de:
أَنَّ النَّبِيَّ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَزَوَالُ الدُّنْيَا أَهْوَنُ عَلَى اللَّهِ
مِنْ قَتْلِ رَجُلٍ مُسْلِمٍ
“Müslüman
bir insanın öldürülmesinden, (insansız bir) dünyanın yok olması Allah katında
daha ehvendir/zararsızdır” (Tirmizi, sünen, Diyat 5, İbni Mace, Diyat,1)
dediğimde dinleyici kızlarımızdan biri “Bu ayete göre haklı yere adam
öldürülebilir anlamı çıkmaz mı?” diye haklı bir soru sormuştu.
Ben de
ona “İslâm hayal dini değil, hayat dinidir.
Hayal
alemimizde yaşayabilsek,
Hep gök
kuşağının renklerinden oluşan bir alemde dolaşsak,
Kimse
kimsenin malına canına, namusuna el ve dil uzatmasa,
Yerde
dikenler olmasa, dağlarda kurtlarla kuzular arkadaş olsalar,
Kediyle
fare birlikte oynasalar daha iyi olurdu diye hayal kurabiliriz ama gözlerimizi
açtığımızda hayal aleminden hayata döndüğümüzde bir kapkaççının koşuşunu
görürüz.
Bir
katilin adliye salonunda maktülün çocuklarına el salladığını, “Sizin de işinizi
bitireceğim” dediğini, Amerika’nın daha çok adam öldürme silahları ürettiğini
ve her yıl yüz binlerce insan öldürdüğünü, İsrail’in, Filistinlilerin başlarına
evlerini yıktığını, çocukları bile anasının kucağında iken öldürdüğünü görür ve
duyarız” dedikten sonra geçenlerde sizin gibi okuldan mezun olmuş bir kızımız,
ilk aldığı maaşla annesine bir ayakkabı almak için çarşıya inmişler.
Alışverişi
yaptıktan sonra durakta otobüs beklerken bir arabadan inen üç şehir eşkıyası,
anne ile kızı kaçırmışlar.
Şehir
dışında ikisine de tecavüz ettikten sonra ikisini de elli yerinden bıçaklayarak
öldürmüşler. Anne sağ kalmış ve kurtulmuş.”
O soru soran
kızımıza döndüm ve “Allah hiç birinize göstermesin ama geçenlerde olan bu olayı
siz yaşasaydınız ve çantanızda da tabanca olsaydı, annenizi bıçaklarlarken ne
yapardınız?
Veya
Yunanlı, gemilerini İzmir’e dayamış, Yunan askerleri önlerine gelen çoluk çocuk,
genç ihtiyar demeden öldürüyor, yakıp yıkıyor ve sizin apartmanın altından
geçip gidiyorlar evinizde de silah var ne yapardınız? Dediğimde,
“Her iki
halde de gereğini yapardım ve onları öldürürdüm” diye cevap vermişti.
Kızı veya
oğlu haksız yere öldürülen anne ve babalara sorun bakalım, bunların eczası ne
olsun?
Veya
öldürdüğü kızı yakan adamı, “kısasa karşıyım” diyenler derneğinin önüne
bırakıversinler ne olacak?
Dinimiz,
hayal dini değil, hayat dinidir.
“Ceza
hukuku” isimli kitabın yazarı Profesör Dr. Reşat D. Tesal eserinin baş tarafına
Kur’anı Kerim den Maide suresinin 32 inci ayetinin Arapçasının bir bölümünü
aldıktan sonra manasını da “İslamlığın, bir kişinin öldürülmesi suçunu bütün
topluma karşı işlenmiş saydığı yine bir kişiyi ölümden kurtaranın toplumun
tümünü kurtarmış addeylediği anlaşılmaktadır” dedikten sonra not düşmüş ve
Kur’an’ın 1929 tarihli Fransızca çevirisine Montet’in “Böyle bir sosyal
anlayışa diğer kutsal kitaplarda rastlanmadığına işaret ettiğini” söyler.
Sayın
Profesör Dr. Reşat bey de, “Böylesine sosyal bir hukuk anlayışına ulaşan şeriat
... diye devam eder. ( Ceza hukuku İ.İ.T.İ.A. N. Sayar Vakfı yay. 1979)
Ayette
“Kısasta ahyat vardır” derken, bu yasa uygulamada olsa, adam öldürmeye kasteden
biri kedni caını da düşünecek ve vazgeçecek böylece kanunun varlığı iki kişiyi
hayata devam ettirdiği gibi, bu Kur’ani kriterin olmadığı yerlerde
kandavalarından yüz yılda iki taraftan ölecek olanlar da sağ bırakılacağından
“kısasta hayat vardır” buyuruyor Rabbimiz.
Peygamberimizin
yanına çocuk yaşta eğlen ev vefatına kadar ondan ayrılmayan Enes bin Malik’in
ifadesine göre:
حَدَّثَنَا
عَلِيُّ بْنُ مُسْهِرٍ ، عَنْ سَعِيدٍ ، عَنْ قَتَادَةَ ، عَنْ أَنَسٍ ؛ أَنَّ يَهُودِيًّا
رَضَخَ رَأْسَ امْرَأَةٍ بِحَجَرٍ فَقَتَلَهَا ، فَرَضَخَ النَّبِيُّ صلى الله عليه
وسلم رَأْسَهُ بَيْنَ حَجَرَيْنِ
“Yahudi
bir erkek, bir kadının başını taşla yararak öldürür. Peygamber sallallahü
aleyhi ve sellem de o Yahudi’nin başını iki taş arasın da yararak öldürü
(lmesine karar verir) İbni Ebi Şeybe, Musannef, K. Diyet, bab 111 babün
firracüli, yaktülü imraeten)
Sevgili
peygamberimizin Medine hayatı on yıl sürdü. On yıllık devlet hayatında bir tane
kadın öldürme olayı naklediliyor.
Kur’anın
kriterine göre katili afvetme yetkisi ölenin aklı başında ergenlik çağında olan
varislerine verilince kan davaları durmuş. Varisleri afvetmezse kısası devlet
yerine getirdiğinden kandavası yine devam etmez.
Kur’an af
etmelerini öğütler. Aynı ayetin devamında “bir kişiye hayat veren, bütün
insanlara hayat vermiş gibidir” derken canın değeri, bundan daha açık ifade
edilmemiştir.
Bu imanla
büyüyen İmamı Gazalinin hocası, İmam’ül Harameyn-el Cüveyni (H.419-478):
وأموال الدنيا
لو قوبلت بقطرة دم لم تعدلها
“Dünya
malının tamamı, bir damla kanla tartılsa kana denk olmaz” der. (el-Ğıyasi s:256)
Aynı ma’nayı İmam Gazali de el-Müstasfa 1/314 de tekrarlamış.
Aynı
kültürden sulanan Mehmet Akif Merhum da:
“Bütün
dünya için bir damla kan çoktur” diyorlar, sen,
Şu ma’sum
ümmetin seller akıttın hûn-i pâkinden” deyivermiş.