Para sorunu hiç olmamış ama para hep sorun olmuş bir bay ve bayan düşünün.
Bir yazlıkta tanışmışlar, altı ay birbirlerini tanıma dönemi olmuş ve sonunda evlenmişler.
Para sorunu olmayan bayan, evlenmeden önce baydan evlenme parası istemesi sorun olmuş.
Sorun çözülmüş ve evlenmişler.
Çocuk olmasını düşündüklerinde profesör doktora gitmişler, hangi mevsimde çocuk yapalım demişler ve bilimin gösterdiği doğrultuda hareket etmişler.
Hani buğday, son baharda ekilir, fidan ilkbaharda ekilir ya.
Doktorun tavsiyesine uymuşlar.
Her ay doktor muayenesinde verdiği reçeteye göre bayan gıdasını ve ilaçlarını almaya devam etmişler.
Her mevsime, aya ve gün sayısına göre çocuğun gelişimine, kilosuna uygun olarak annenin yiyecek, içecek ve takviye gıdaları belirlenmiş.
Basının magazin bölümünde, çocukla ilgili bilgiler yayınlanır ve doğum günü bile belirlenirdi.
Derken İstanbul’un en kaliteli hastahanesinde beklenen çocuk dünyaya geldi.
Kameraların ve fotoğraf makinalarının flaşından zararlı etkilenmesine engel olmak için fotoğraf çekmeye izin verilmemişti.
Göbek kesimi Profesör tarafından sağlandı.
Kan ve idrar tahlili yapıldı
Ana sütü tahlil edildi.
Evde çocuk için tabii/organik yatak ayarlandı.
Oda ısısı belirlendi.
Göbek bakımı, hijyeni, banyosu, doktor denetiminde gerçekleşti
Ona uygun bir günlük çocuğa lazım gelen süt belirlendi ve süt emzirme saatleri ayarlandı.
Çocuğun yatma şekillerine göre uyuması sağlandı.
Çocuk bakımı için lazım olan her türlü krem, alkol, pamuk gibi malzemeler evde hazır hale getirildi.
Sütten kesilme zamanında, çocuğun boyuna, kilosuna, hücre yapısına, kan gurubuna uygun gıdalar ve saatleri belirlendi.
Evden dışarı çıkması için uygun hava derecesine göre hareket edildi.
Çocuğun bünyesine göre yürüyüş ve sporlar spor profesörü eşliğinde yaptırıldı.
Özetle tıbbın, teknolojinin, psikolojinin ve bütün ….lojilerin önerileri dikkate alındı ama çocuk on beş yaşına varamadan rahmetli oldu.
Anne ve babasını teselli edecek tek kelime “Eh, bu da bizim kaderimizmiş”
Bu sene 128 yaşıyla dünyanın yaşayan en yaşlı kadını olarak haber olan kadın nereli olabilir?
Hayatı Afrika’da çiftliklerde çalışarak geçen Johanna Mazibuka isimli bir kadın, açlık günlerinde çekirge yediğini, bulduğu zaman süt içtiğini ve ıspanak yediğini söylemiş.
Halen yaşıyormuş. Rekoru şimdilik o kırmış.
Bu da kader.
Neden ölümle kader birlikte akla gelir.
Neden hapishanelerdeki mahkumlara, “Kader mahkumu” denir de saraylarda, köşklerde, şatolarda, villalarda, rezidanslarda…yaşayanlara, “Kader mahkumu” demezler.
Evlilik kader, doğum kader, ölmek kader, gülmek kader, ağlamak kader….
Dişlerin çıkması kader, çürüyüp dökülmesi kader. Diş taktırmak kader.
Bize düşen görev sevgili peygamberimizin sünnetine uyarak o dişleri temiz tutmaktır.
Ölmek kader ama biz yolun ortasından değil kaldırımdan gitmekle görevliyiz.
Ecel gelmişse, kaldırımdan giderken fireni patlayan aracın kaldırıma çıkıp ezdiği adamın haberini de okumuşuzdur.
Ezileninki de kader ama o Müslüman, kaldırımdan giderek tedbir almanın sevabını kazanmıştır.
Tedbir almayan ve tren yolunda rayların arasında yürürken ölen, intihar etme günahıyla Rabbin huzuruna varacaktır.
“Eh, bu da bizim kaderimizmiş” diyen bay ve bayan, Müslüman iseler ve de bu yaptıklarını Allah rızası için yapmışlarsa sevabını alırlar.
Siyah veya sarı saçlarımız kaderimizdir.
Ağaran her saçımız bizim kaderimizdir.
Yıllar önce televizyonda konuşan bir patroniçe, “Ben kadere inanmam. Ben çalışarak kazandım, patron oldum” derken saçının aklarını engelleyememiş boyatmış, yüzünü gerdirmiş, özü çökmüş, nefes almakta zorlanıyor.
İlk nefesi almamız kader,
Son nefesi vermemiz kader.
Biz, bu dünya sahnesinde Firavun, Karun, Haman, Ebcehil rolünü değil, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed aleyhisselamların rolünü seçeceğiz.
Haramlardan uzak, helal sınırlarının içinde çalışırken, yalnız Allah’a kul olmayı tercih edeceğiz.
Birileri, “Kader diye bir şey yoktur” dediğinde ona sorun, yeryüzünde istediği makama, gençliğe, güce, paraya, servete, şöhrete, boya, posa.. sahip olan biri var mı?
Yoksa, neden istememiş?
İstemişse neden sahip olamamış?
Siz, beni de, onu da, kendinizi de dinlemeyin.
Buyurun, saçınızın telinden tırnağınıza, aklınızdan kalbinize kadar her milimetrenizi eşsiz ve benzersiz yaratan, yaşatan ve yönetenin kelamını dinleyin:
مَا أَصَابَ مِنْ مُصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنْفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
“Yeryüzünde ve nefislerinizde bir musibet gelmişse, biz onları yaratmadan önce bir kitapta (yazılmış) dır. Şüphesiz bu, Allah'a çok kolaydır.” (Hadid süresi ayet 57/22)