İHKAK-I HAK YOKTUR
Mahmut TOPTAŞ
Emekli olduktan sonra boş durmayacağını bildiğim bir arkadaşla görüştüm yaz gezimde.
“Mutlaka bir şeyler yapıyorsundur ama ben bilmek istiyorum” dedim.
“Her hafta Cuma günleri bir camide vaaz veriyorum.
Öğle ve ikindi namazları arasında çarşıda dükkanları gezer, dertlerini dinler, acılarını dindirecek sözler söyler, camiye devam etmelerini istiyorum.
Altı ay önce kahvehanede birkaç tane cinayeti olan, ömrünün yarıdan fazlasını hapishanede geçiren, şirret diye bilinen, onun için herkesin ondan kaçındığı, yolda giderken insanların yol değiştirdiği veya karşı kaldırıma geçtiği “Belalı…..” i yalnız başına otururken gördüm ve masasına oturdum, dertlerini dinledim.
“Olan olmuş, geçmişi geri getiremeyiz, önümüze bakalım” diyerek söze girdim.
Yumuşadığını gördüğüm anda “Bak senden uzak duran insanların teker teker gönlünü kazanamazsın. Buna kimsenin gücü yetmez ama bütün insanları yaratan Allah’ın rızasını kazanırsan, onların gönlünü sana çevirebilir.
Şu anda yedi milyar insanın kalbini çalıştıran o Allah olduğu gibi gönlünü evirip çeviren de odur.
Onun rızasını kazanmak için her Ezan okunuşunda namazını kıl ve Allah’tan af dile” dedim,
“Affeder mi?” dedi.
Bak af garantisini ben veremem, dinimiz papaz dini değil. Allah’ın dinidir.
O da diyor ki:
إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا
“Allah, kendisine ortak ko¬şulmasını asla afvetmez. Şirkin dı¬şındaki¬leri dile¬diği için afveder. Kim, Allah'a ortak koşarsa (Allah yolun¬dan) çok uzak bir sapık¬lığa sapar.” (Nisa süresi ayet 4/116,48)
Yani Allaha birilerini ortak koşmadığın takdirde dilerse af edeceğini garanti ediyor” dedim
Namaza başladı aradan birkaç ay geçti görüştük, “Nasıl dedim?”
“Adam öldürmenin, kendine göre verdiği bir zevk vardır. Kendimce haklı sandığım olayda birini dövmenin verdiği huzur da vardır ama şu anda namazdan aldığım keyif, zevk, huzur, hiçbir şeyde yokmuş. Birkaç gün evimde kıldım. Camiye gidersem cemaat camiye de gelmeyiverir diye evde kıldım.
Evde kıldığım duyulmuş, dışarı çıktığımda yol değiştirmeler azalmaya başladı, kaldırım değiştirmeler de olmadı ve ben de yavaş yavaş camiye ısındım. Allah senden arzı olsun” dedi.
Adaletin işlemediği zamanlarda eski tabirle “İhkak-ı hak” a başvurup herkes kendi cezasını kendi vermeye kalkar.
Halbuki İslam’da “İhkak-ı hak yoktur” yani kimse kendine yapılan suçun cezasını kendisi veremez.
Mevcut cinayetlerin sebeplerinden biri de adaletin doğru işlemediği ve İslam’ın hakkıyla bilinmediğinden kaynaklanır.
Kadın cinayetleri, trafik süsü verilen cinayetler, parasına tamaen yapılan cinayetlerin temelinde birkaç senede çıkarım kanaati etkili olmaktadır.
Tolum içinde yaşamanın da kendine göre bir çok yönden tadı vardır.
Bu tadı alamayanlar, adam öldürmenin tadıyla, tokat atmanın tadıyla, insanları kendinden korkutmanın tadıyla kendilerini tatlandırdıklarını zannediyorlar.
Bir de “Geç gelen adalet adalet değildir” diyoruz ya işte iki buçuk yaşında iken hastahanede yanlışlıkla kolu kesilen bir kız çocuğunun davası yirmi yıl sürüyor ve sonunda kol kesenlere bir ceza verilmiyor.
Hani Napolyon için anlatılır: Doktor, Napolyon’a sorar, “Bu güne kadar kaç adam öldürdün?”
Napolyon cevap verir, “Seninki kadar değil”
“Batı” deyince o günlerde akla Fransa gelirdi.
Hem Napolyon hem onun doktoru, Fransız hayranı aydınlarımızın hem kaynağı hem sığınağı idiler.