Ecel yolunun adımları nefesledir.
İlk nefes, ilk adımdır. Aldığın nefes hayat verir, verdiğin nefesle bir nefeslik yolun azalır.
Son nefes bittiğinde, dünyanın en gelişmiş hastanesinde, en iyi doktorlar gözetiminde, fazladan bir nefes veremezler.
Hayat yolunda her kafadan bir ses çıkar ve herkes kendi yolunun doğru olduğunu söyler.
Onun içindir ki, iki yüz kadar devletten dünyaya örnek olacak bir doğru yol gösterilemedi.
Komünistler yüz yıl gittikten sonra 1990’lı yıllarda devlet başkanının ağzından “Bu yol çıkmaz sokaktır” dedi ve arkasından gelen 20 kadar devlete, “Başınızın çaresine bakın” dedi ve SSCB dağıldı.
Dünyada sahasında Nobel ödülü almış bütün bilim adamlarını ve üniversitelerde sahasında öne çıkan bütün bilim adamlarını bir araya getirseniz ve insanlığın iki dünyasının da güzel olması için bir yol haritası isteseniz ve onlar da on yıl çalıştıktan sonra dünya insanına sunsalar, hemen o gün eksikleri, yanlışları, çıkmazları, kendi içindeki tezatları da yayın organlarından duyurulur.
“Akıl akıldan üstündür.”
Şu anda dünyada ve ülkemizde çok iyi niyetli insanlarımız, babasının, anasının, atasının gittiği yolun, bozulan yerlerinin tamiri konusunda tartışıyorlar.
Kimse bu yol yanlış; tamirle düzelmez, hayatımızı cehenneme çevirdiği gibi yolun sonu da cehennem çukurunun başında bitiyor” demiyor da, “Ben gelirsem, asfaltını, çimentosunu, çakılını daha iyi yaparım” iddiasında.
Aynı insanlar, ülkemizde, beş vakit namaz kılanlarımız beş vakitte ve her rekâtta “İhdina’s-sırata’l-Müstekıym/ namazlarında
“Bizi doğru yola ilet” diye Rablerine dua ediyorlar.
Hayatımızın en doğru yolunu, hayatı bize veren gösterir.
Hayat bulduğumuz havayı, burnumuzdan ciğerlerimize çekerken para ödemediğimizden, en fazla ihtiyacımız olanı havayı en az hatırlayanların yol göstermesi ve o yolu hayatı bize lütfeden ve bir adı da Hayy olan, bütün akıllıların aklını da yaratan Rabbimizin yoluna tercih etmek neyin nesi?
Hem bu yolda Hazreti Âdem’den Hazreti Muhammed’e (sallallahü aleyhim ve sellem) kadar bütün peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihler gitmişler.
“Kendilerine nimet verdiğin (Nebiler, Sıddıklar, Şehitler ve Salih) kimselerin yoluna ilet” diye dua ediyoruz.
Fatiha süresini hepimiz biliyoruz ve bu (nebiler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihler) ayette yok” denirse,
Ayetleri yine diğer ayetler tefsir ederler, bir başka ayette bunları açıklar Rabbimiz:
Ve onları muhakkak dosdoğru yola çıkarırdık.
Kim Allah'a ve Rasülü’ne itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği nebiler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa süresi, ayet 4/68-69)
Şu anda tamiriyle uğraştığımız yolun döşeyicilerini göz önüne getiriniz.
Ve onların hepsinin birlikte Gazze’de, çocuk, ihtiyar, kadın, erkek, hasta, hastane demeden insanları topluca katliama uğratılıyorlar.
Ve Rabbimiz, bizim onların yolundan gitmememiz için
“Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil” buyuruyor.
Bazı meallerde “Allah’ın gazabına uğrayan (Yahudiler ile sapık (Hıristiyanların yoluna değil” diye terceme ederken Kur’an’ın diğer ayetlerinden yararlanırlar.
Yahudilerin Allah’ın gazabına uğradıklarını Bakara 90, Maide 60, A’raf 152’nci ayetlerde haber verirken, Hıristiyanların sapıklığını Maide 77’nci ayette açıkça haber verir.
Hıristiyan Amerika’nın ve Avrupa’nın, Afrika’da ve Güney Asya ülkelerinde semirmek için sömürürken öldürdükleri ve köle edindikleri milyarlara varan insanların hali göstermektedir.
Hatta hem Allah’ın gazabına uğrayan Yahudiler ile sapık Hıristiyanların birleşerek Gazze’de yüz yıldır sürdürdükleri öldürme, sürme, süründürme, işkence, abluka, hapis, esaret gibi akıl almaz kötülüklerin, hayatlarından fışkırdığını görüp dururken hâlâ neden onların yolunu, “Ben daha iyi tamir ederim” yarışında cehenneme doğru giden yolda yürümeye devam ediyoruz?