Tefsir derslerime devam eden, on beş yıl Cuma namazı öncesi bir camide bir saat devam eden, derslere katılamadığı zaman olmayan, Çanakkale şehitlerinden birinin oğlu olan, haramdan ve yalandan uzak kalmayı başardığına inandığım kültürlü bir zat, elinde Osmanlıca el yazması bir kâğıttan okuduğu bir şiirin:
“Hem müminem hem kafirem” mısraının ne anlama geldiğini sordu.
Siz olsaydınız, ne cevap verirdiniz?
Hemen aklıma Bakara süresinin 2/256’ıncı ayeti geldi:
“Dinde zorlama yoktur. Gerçekten doğruluk ile sapıklık birbirinden ayrılmıştır. Artık kim tağutu (Allah'tan başka kendisine boyun eğilen şahıs, kuruluş veya putları) inkâr edip Allah'a iman ederse o, kopması olmayan sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işiticidir, bilicidir.”
“Küfr” kelimesinden türeyen “kâfir” kelimesi, var olanı gizleyen, üstünü kapatmaya çalışan, imanın aydınlığını karartmaya uğraşan anlamlarına gelir.
Firavun gibi kâfirler de kendisini yaratana başkaldırıp insanları kendine kul etmeye başladığında Rabbimiz, Musa aleyhisselama emrediyor:
“(Şimdi) Firavun'a git. Çünkü o, azdı.” (Ta-Ha süresi ayet 20/24)
Ayette geçen “azdı” kelimesi, ayette geçen “tağa” kelimesinin karşılığıdır.
“Tağut” kelimesi bu “tağa”dan türetilmiştir.
Üzerinde gezindiği, kendisine sayısız nimetler verilen ve topraktan gelen insanoğlu sağlığına, ihtiyarlamasına, ölmesine, geldiği toprağın içine girmesine bile engel olamazken bütün bunları veren Allah celle celalühe başkaldırması nedeniyle bir gün bütün halkına:
“(Halkını) topladı ve bağırdı!
"Ben sizin en yüce Rabbinizim" dedi.
Bunun üzerine Allah onu hem âhiret ve hem de dünya cezasıyla cezalandırdı.
Şüphesiz bunda korkan için ibret vardır.” (Naziat süresi ayet 23-26)
Sevdiğim o değerli merhuma şöyle cevap verdim:
Doğru söylüyor; kendisini ilah yerine koyanların, zalim gücünü kırmak, cehenneme çıkan yolunu cennete çevirmek için ona karşı direnmek, onun zulmüne engel olmak onun kâfiri olmaktır.
Onun ilahlığını inkâr etmektir.
Zaten biz her gün beş vakit ezanla, “La ilahe illallah/Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten, donatan… yoktur” diyerek önce tağutun kafiri olduğumuzu, sonra Allah’ın mümini olduğumuzu ilan ediyoruz.
İstersen dedim, şiirin devamını ben uyduruvereyim:
Hem alimem hem cahilem
Hem zenginem hem fakirem.
Yani bildiklerimin âlimiyim ama Allah’ın ilmi yanında ve diğer âlimler yanında ben cahilim,
Aylık emekli maaşım var; ben zenginim ama Ğaniyy olan Allah celle celalühün yarattıkları yanında bir noktanın veya bir damlanın veya bir zerrenin trilyonda biri olmadığımdan ben fakirim.
Sevgili Peygamberimiz:
“Zenginlik, mal çokluğuyla değil, kişinin gönül zenginliğiyledir” buyurur. (Buhari Sahih, K. Rikak, bab 15)
“Sizden biri, sağlıklı olarak sabahlarsa, içinde yaşadığı yerde güvende ise, bir günlük yiyeceği de varsa, sanki dünya onunmuş gibidir” buyurur. (İbni Mace Sünen, K. Zühd, bab 9 kanaat, Tirmizi, Sünen, K. Zühd, bab 34)
Müminin de kâfir olması gerekiyor.
Bu nasıl olur?
Kâfir; Allah’ın otoritesini kabul etmeyen, kendisini bir otorite kabul eden ve bunu iddia eden insandır.
Müminin kâfir olması da, tağutun otoritesini reddetmesidir.