Bakanlara, Valilere, Kaymakamlara, Belediye Başkanlarına,
Kültürel ve sanatsal faaliyet gösteren dernek ve vakıflaradır sözüm:
Kuşe kağıtlara dijital baskıyla yedi renkli kitap ve dergilerde bastığınız çağdaş ve tarihi levhalardaki Ayet ve Hadisleri yayınlarken lütfen o Ayetin ve Hadisin manasını, varsa sebebi nüzul ve sebebi vürudunu, yazıldığı çağda neden o Ayet ve ya Hadis’in öne çıktığını da yazıp öyle basarlarsa alan ve okuyanlara faydalı olur.
Yoksa, sayfaların rengine, çizgilerin ahengine, cildine baskısına bakıp atarlar.
Ayet ve Hadislerin eğitim için yazılmasına sevgili peygamberimiz zamanında başlanmış.
Tabiin döneminde, o dönemin insanlarının sağlıklı hayat yaşamaları için toplumsal gıda gibi olan ayetler veya hastalıklı insanlara şifa olacak ayetler, dillerde okunmaya sayfalarda ve duvarlarda yazılmaya ve insanların görmesinin sağlanmasına başlanmıştı.
Koruyucu hekimlik yapan veya dertlere derman olan Ayet ve Hadisler daha çok insanların görmesi için başta camilere levha halinde asılmaya başlandı.
Daha sonraları sanat tarafı ağır bastı ve ehli olmayanların okuyamayacağı kadar girift istifli yazılar yazılmaya başlandı.
Evim yanmasın diye, deprem olmasın diye, hırsız girmesin diye Ayetler ve Hadisler yazdırılmaya ve günaha girmeye başlandı.
Belalardan korunmak için önce Allah’ın tabiat kanunları ile şeriat kanunlarına göre hareket ettikten sonra bizi koruması için yalnız Allah’a sığınmak gerekir.
Ömer bin Abdülaziz’in oğlu, duvara Besmele yazmış. Babası kimin yazdığını öğrenince o Besmeleyi gönlüne yazmasını ve dilinde zikir olmasını istemiş.
Hattatlarımızdan da isteğim; Ayet veya Hadis’i yazarken sanattan taviz vermeden Kur’an okumasını bilen herkesin okuyabileceği şekilde kolaylaştırmalarıdır.
Yunus Emre’nin ,
“Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevla’m seni” şiirini divan edebiyatı şairlerinden birinden okuyacak olsanız beş tane lügat kitabı olmadan anlayamazsınız.
Hikmetle sanatı istif etmektir “Sehl-i mümteni”.
Boğazdaki bir sarayın duvarlarındaki hat eserlerini mezuniyet tezi olarak alan bir kızımız, fotoğraflarını çektikten sonra okutacak adam bulamaz.
Osmanlıcayı çok iyi bilen Şeyhliği de olan yaşlı bir beyefendiye vermiş (Allah rahmet eylesin).
O da okuyamayınca şeyh efendi bana verdi.
Ben deve getirdim saatlerce baktım hiç bir kelime çıkaramadım.
Sonunda bir tek kelimeyi okuyunca, bir Arap şairinin sevgili peygamberimizi öven şiirinden olduğunu anladım ve o kelimeyi şiir kitabından bulunca art arda mısralar okunur hale geliverdi.
Haydi şiir ve Atasözlerini istifli yazınız ama Ayet ve Hadisleri, herkesin okuyabileceği şekilde yazınız ve ne yapın edin manasını da anlayacakları bir sistem geliştiriniz.
Konya-Karapınar’daki Selimiye camiinin kapı üstü kitabesinin altı mısraından beşincisi hep okunamadan yazılmış basılı eserlere.
“Rabbena tekabbel minna haze’l-bina
Ve tüb aleyna bi fazlike ve’hdina
Felemma temme haze’l- mescid’üş-Şerif
Tekabbelehü Rabbünellahü’l a’la
Fe kale’l Hatifü’l-ğaybiyyü tarihahü
İnnehü lemescidün üssise alettakva
Manası:
Rabbimiz, bu binayı bizden kabul eyle
Lütfunla tevbelerimizi kabul eyle ve doğru yolu göster bize
Bu şerefli mescid tamamlandığında,
Yüce Allah’ımız olan Rabbimiz onu kabul eylesin
Hatif’ül-ğaybi isimli (şair) dedi ki, bunun tarihi:
Şüphesiz o “temeli takva üzerine ku¬rulan (Kuba) mesciddir”
Beşinci mısradaki, “Gaipten gelen gizli ses” manasına gelen “Hatif’ülgaybi” kelimesi eski Osmanlı şiirinde çokça kullanılmış.
Şair’in adı veya mahlası olarak kullanıldığı gibi altıncı mısraya Tevbe süresinden iktibas yapması nedeniyle Ayeti, tarih düşürmede kullanırken, Ayetin vahy yoluyla geldiğine dikkat çektikten sonra bu yapılan mescid’in Medine’deki Kuba mescidi gibi takva üzere yapıldığına da imada bulunmuş oluyor.
Özetle bu tür sanat eserlerini yazanlar, herkesin okuyabileceği şekilde yazsınlar.
Yayınlayanlar da Ayet ve Hadislerin manasını ve kısa açıklamasını yazsınlar.