Adalet
Bakanlığı’nın, bazı hapishanelere kütüphane açma faaliyetini tebrik ederken
kendimce, bildiğim kadarıyla tekliflerimi de bildirmek isterim.
Hapishaneye
ilk özel kütüphaneyi ben kurdum.
12
Mart 1971 tarihinde Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç önderliğinde yapılan
darbe ile hükümet istifa ettirilmişti.
O
günlerde ben de, Karaman’ın Larende Mahallesi’nde, merkez camiinde imamdım.
Eski
milli güreşçimiz ve resmi cami imamımız Muzaffer Can hocayla, şehrin esnaf ve
eşrafına haftada bir gün akşam sohbetler yaparak Kur’an, hadis ve ilmihal
bilgilerimizi öğretip kendimizi de geliştirirken, Uyanış gazetesiyle mesajımızı
halkımıza ulaştırırken şehrin yöneticilerine yönelik de bir şeyler yapmak istiyordum.
Karaman
o günlerde Konya’ya bağlı bir kaza idi.
Başta
kaymakam olmak üzere, kaymakamlığa bağlı müdürlere, banka müdürlerine, hâkim ve
savcılara, askerlik şubesi başkanına birer kitap hediye etmeye karar verdim.
O
günlerde yeni terceme edilen Profesör Dr. Muhammet Ebu Zehra’nın yazdığı
İslam’da Sosyal Dayanışma isimli eseri kaymakam ve daire müdürlerine ve de
askerlik şubesi başkanına, Profesör Muhammet Hamidullah’ın İslam İktisadı
isimli hacmi küçük, içeriği büyük kitabını, banka müdürlerine, hakim ve
savcılara da Mısır baş
savcısı Abdülkadir Udeh’in (1907-09 Aralık 1954) İslam Şeriatı isimli
eserlerini bir Cuma günü postaya verdim.
Pazartesi
günü evime polis gelmiş. Eşime, öğleden sonra karakola gelmemi söylemiş.
Öğle
namazını kıldırdıktan sonra karakola gittim, komiser iyi karşıladı, “Savcı
Bey’e kadar gideceğiz” dedi ve yürüdük.
Savcı
Bey’in odasına girdik, “Getirdim efendim” dedi.
Komiserle
ben ayakta duruyoruz. Masanın üzerinde İslam Şeriatı isimli kitap çok görkemli
duruyordu.
Savcı
Bey bana dönerek:
—Bu
kitabı sen mi gönderdin?
—Evet,
ben gönderdim.
—Neden
gönderdin?
—Yalnız
size değil, şehri yönetenlerin hepsine birer kitap gönderdim.
—Neden
bu kitap?
—Her
yöneticinin uzmanlık alanıyla ilgili kitap gönderdim. Birleşmiş Milletler
Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, bu
yılı kitap yılı ilan etmiş.
Ben
de şehrimizin yöneticilerine birer kitap hediye edeyim dedim ve size de bunu
göndermemin sebebi, hukuk fakültelerinde İslam hukuku okutulmadığından, bu
kitabı yazanın bir savcı olmasından, sizin dilinizden anlayan birinin kitabını
da size gönderdim, dedikten sonra komisere döndü, “Sen gidebilirsin” dedi.
Doğru
söylemenin mükâfatını görmeye başladım.
O
gittikten sonra, “Buyur otur” dedi.
Önce
kahve, sonra birer çay içtik. Ayrılırken kapıya kadar uğurladı.
Ben,
kendi içimden bu adamdan nasıl yararlanabilirim diye düşünürken aklıma
hapishaneye kütüphane açma fikri geliverdi. O günlerde hapishaneler, solcu ama
Müslüman aydınlarla dopdolu idi.
Hemen
Başsavcı Bey’e gittim. Durumu anlattım. O günlerde hapishaneler de isyanlar,
yatakları yakmalar, direnişler vardı.
Savcı
Bey’e, “Bizim köyde mahkemelik kavgalar olmaz. Yaz mevsiminde ağız kavgası da
hiç olmaz. Herkesin bir değil birkaç işi var. Kavgaya zaman yok.
Ekim
ayı gelir, mahsuller ambara koyulur ve tarlalar da ekilir, o arada boş zaman
olur.
İşte
o zamanlarda cami önünde ezan beklerken, “Sen benim ekini keçi sürünle bir
evleklik yerini yedirmişsin” gibi ağız kavgaları olur.
İşsizlikten.
Hapishanelerde
de durum bu.
Karaman
Hapishanesi’ne bir kütüphane kuralım ve içeridekilere kitap okutalım, kavgaya
zaman kalmasın teklifime Savcı Bey, “Duruşma esnasında daktiloya takılacak
kâğıt parasını biz kendi aramızda para toplayarak alıyoruz. Benim bu
kütüphaneye destek verecek durumum yok” dedi.
Siz,
yalnız izin verin gerisi bana ait dedim, izin verdi. Hapishane müdürüne telefon
ederek kütüphane kurma konusunda benim söylediklerimi yerine getirmesini
söyledi.
Benim
de maaşımdan başka kitap alacak param yok. Arkadaşların evlerindeki
kitaplardan seçmeler yaparak, Kadir Mangırcı’nın kırtasiye dükkânındaki
kitaplardan seçerek yüz on dört kitap topladım.
O
günlerde dükkânlarda terek görevi görsün diye yeni çıkmış çelik raflar vardı.
Onlardan
aldım ve hapishaneye kurdum.
Mehmet
Ali Aybar’ın Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı’nı da kütüphane müdürü tayin
ettim.
Eline
bir defter verdim, alanın adını, kitabın adını, aldığı tarihi, getirdiği tarihi
yazmasını istedim.
TİP
için o günlerde komünist partisi derlerdi.
Mehmet
Ali Aybar komünist miydi bilemem ama bizim insanımız hiçbir zaman komünist
olmadı. Kapitalist sisteme kızgınlığını soğutmak için el yordamıyla çıkış yolu
arayanlardan bir kısmı yanlışlıkla ahtapotun alt çenesine takıldı o kadar. O
günlerde siyasi suçluların hepsiyle zaman içinde tanışarak bu kanaatimin sağlamasını
da yaptım.
Şimdi
Adalet Bakanlığı’na teklifim:
Kütüphanenin
yönetimini mahkûmlara veriniz. Mahkûmlar, kitabı, çatık kaşlı devlet memurundan
istemesin. Hatta hiçbir canlı kuldan da istemesin.
Mahkûm,
gece kalktığında kütüphaneye girsin, dilediği kitabı alsın ve okuduktan sonra
gitsin yatsın ve hiçbir insanın gölgesi dahi onu rahatsız etmesin.
Aklınıza,
“Olur mu” sorusu geldi ve birçok soruyla mazeret çoğaltıldı.
Olmuş
bile. Paris’te 1969 ile 1974 yılları arasında Fransa Cumhurbaşkanlığı yapan
Georges Pompidou’nun adıyla anılan Kültür Merkezi’ndeki kütüphaneye girdim,
hiçbir görevliyi görmeden kütüphanenin bütün bölümlerini o günlerde Sorbon’da
okuyan Adil Doğru ile gezdim. İstediğin kitabı alıp istediğin yerde, masada,
oturarak, yere uzanarak okuyabilirsiniz, sırt üstü yatarak, yüzüstü yatarak
okuyanlar da vardı.
Okuduğu
kitabı, aldığı yere koyan da vardı, okuduğu yerde bırakıp giden de vardı.
Görevliler
işte orada görevlerini yaparken görürsünüz.
Bir
de sorarsanız, bulamadığınız kitabın nerede olduğunu söyleyen veya getiriveren
görevlileri görürsünüz.
İstanbul
veya Ankara’da içinde bir milyon kitap olan
bir kütüphaneye bugün gidin ve kaç insan kitap okuyor görün ve kararınızı
verin.
Kütüphanelerde
insanın gölgesinin dahi ağırlığı olmamalı.
Kütüphane
24 saat açık olsun.
Kütüphaneye,
mahkûmların istediği kitapları da getirtiniz.
400
kütüphanenin hepsine aynı anda, Elmalı tefsirinin sadeleşmiş baskısından birer
tane koyunuz.
Nevevi’nin
Riyazu’s-Salihin isimli eserinin 8 ciltlik şerhinden birer adet koyunuz.
Birer
tane eski Diyanet İşleri Başkanı, eski, İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’in
İslam İlmihali’nden birer tane koyunuz.
Mahkûmlara,
bu üç kitaptan, her altı ayda bir imtihan olacaksınız ve aldığınız puana göre
günlerinizden düşülecek gibi bir düzenleme yapınız ve duyurunuz.
İsteğe
göre bu imtihan edilecek kitapların sayısını mahkûm sayısına göre ayarlayınız.
İyi
sonuçlar alacağınız kesindir.