GARİBLERİN DİNİ İSLAM
Mahmut TOPTAŞ
Peygamberimiz diyor ki:
عَنْ عَبْدِ اللهِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى الله عَليْهِ وسَلَّمَ : إِنَّ الإِسْلاَمَ بَدَأَ غَرِيبًا ، وَسَيَعُودُ غَرِيبًا ، فَطُوبَى لِلْغُرَبَاءِ.
قَالَ : قِيلَ : وَمَنِ الْغُرَبَاءُ ؟ قَالَ : النُّزَّاعُ مِنَ الْقَبَائِلِ.
“İslâm garip başladı tekrar yine garip olarak dönecektir” di¬yor. (Müslim, Sahih, K. İman bab 67, İbni Mace Sünen, K. Fiten) Ne anlıyorsunuz bundan?
– Benim ilk duyduğumda anladığım veya bunu an¬latan hocanın anlattığı şu: İslâm, ilk başladığında fakirler, boynu bükükler parası olmayanlar bu dine sarılmışlardı, onlarla yücelmişti, şimdi yine günümüzde de aynı. Camiye gelenler fakir, boynu bükük adamlar. Garip geldi, garip gidiyor. Hadis böyle anlaşılıyor. Fakat bu anlayış yanlış. Hadisin de¬vamında “Gariblere müjdeler olsun deniyor.” Diyor.
– Ya Rasülallah garipler kim?
-“İslâm’a sarıldığı için, ailesinden, eşlerinden, dost¬larından uzak tutulmuş insanlardır.”diyor.
peygamberimi¬zin hayatına bakıyoruz. İlk Müslümanlar arasında zengin¬ler var. Köleler de var. Kadınlar da var. Her tipten insanlar var. Yani gariplerden kasıt yalnız Bilali Habeşi, Ammar Bin Yasir değil. Ayrıca Hz. Ebubekir’de gariptir. Abdurrahman İbnül Avf’da gariptir.
Abdurrahman İbnül Avf Müslüman olunca annesi çıkmış meydana “İslâmı bırakıp putlara dönmedikçe bu meydanda güneşin altında gece gündüz kalacağım ve yemekte yeme¬yeceğim.” demiş. Bizim tarihimizdeki ilk açlık grevini o kadın yapmıştır.
Anne burada gavurluk adına en sevdiği oğ¬lunu terk ediyor, yalnız bırakıyor ve oğlu garip kalıyor. Bizim Türkçe’de kullandığımız “Garip” de doğrudur. Biz de gurbete giden, sevdiklerinden ayrılan insana garip denmez mi?
Bunlarda iman ettiğinden dolayı sevdikleri tarafından terk edilmiş ve garip kalmışlar. Kendi yurtlarında garipler. Herkes yakınından tepki görmüştür, işte bunlar gariptir. 20. asırda da bir genç, İslâm’ı hakkıyla yaşamaya başla¬yınca annesinden, babasından tepki görür yalnız kalır ve garip olur. “İslâm, tekrar galip olarak dönecektir.”in ma¬nası budur. İşte Allah bizi de gariplerden kılsın. Peygam¬ber Efendimiz o garipler eliyle İslâm devletini kurmuştur.
Peygamber Efendimize, amcası Ebu Leheb’in yaptığını, Ebu Cehil yapmamıştır. Peygamberimizin başına gelenler, hiç birimizin başına gelmiyor. Düşünün, İslâm’ı anlatmak için, bir dükkana girdiniz, arkanızdan da bir adam giriyor, siz bir şeyler anlatıyorsunuz, o yalanlıyor, “İnanma” diyor. Peygamberimize işte bu yapılıyor.
Peygamberimiz tebliğini yapıyor, amcası peşinde, “İnanmayın, yeğenimdir, delidir, hastadır, cinler onu hasta yaptı,” diyor, “Sihirbazlar tedavi için uğraşıyorlar, inanmayın.”diyor.
Aynı durumda biz olsak ne yaparız? Kaldırır amcamızı döver veya ağır sözler söyleriz. Peygamberimiz öyle yapmamış, anlatmış, adam etmek istemiş, oda peşin¬den gelmemiş, sonunda cehenneme yuvarlanmış. Cenaze¬sini bile varisleri kaldırmamış.
Ekonomik ba¬kımdan çok güçlü olan Mekke, bir yetimin yönetiminde o gariplerin eliyle feth olunmuş.
Bugün de Amerika ve şakşakçıları, hınk deyicileri, sahip oldukları bütün güçleriyle üzerimize yürüse, kendimizi Peygamberimizin garipleri gibi göreceğiz ve sonucun kesinlikle müttakilere ait olduğuna iananacağız.
“Yürü” diyen Rabbimiz. Onun için endişeye gerek yok. Biz Allah’a (c.c.) güveniyoruz. Tedbirimizi alıp üze¬rimize gelen düşmanlarımızın da Cehennemde yanmaması için yürüyeceğiz.
Filistin’de Müslümanların mücadelesi elli yıldır devam eder.
Körfezdeki direniş hareketi de bir elli yıl devam eder. Çünkü batının zihninde hep İslâmı yok etmek vardır. Onun için direniş halinde de İslâmi eğitime ağırlık verilmeli.
Nisa süresinin 102 nci ayetinde harp halinde iken cemaatle namazın nasıl kılınacağını, bir kısmının safa durup yarısının harp halinde olacağını dahi Kur’an tarif eder.
Zor günlerde eğitim faaliyetlerinin durmaması için de ayeti kerimeyle Rabbimiz bizi uyarır.
“İman edenlerin hepsinin sefere çıkmaları doğru değildir. Dini iyi anlamaları ve kavimleri (harpten) geri döndüğünde onları uyarmaları için her topluluktan bir grup (ilim tahsili için) toplan¬ması gerekmez mi? Umulur ki onlar sakınırlar.” (Tevbe 122)
Sadid’i Nursi merhumun en önemli eseri olan “İşârât-ül İ’caz” isimli eseri, Ruslara karşı harp ederken cephede siperde yazılmış eseridir.
Bu nesil, silahla direnişe devam ederken İslâmi eğitimi ihmal ederse bu neslin ömrü bitince çocuklar da İslâmdan mahrum olarak yetişirse Allah korusun, babalarının dinlerinin düşmanlarına hizmetçi olurlar.
Düşmanlara direnirken bile dini eğitime ağırlık vereceğiz.